Kur’an Meali Projesi

( I )

KUR’AN MEÂLİ PROJESİ’NİN MÜSLÜMANLAR VE TÜM İNSANLIK İÇİN ÖNEMİ VE GEREKLİLİĞİ

Son
İlahî Risalet olarak,
Kur’an hakkında
İslâm âlimleri, ilk Hicri asır’dan günümüze kadar birçok değerli çalışmalar yapmışlardır. Kur’an ’ın Allahu Teâlâ’nın kelamı olarak fıkhedilmesi ve O’ndan Müslümanlar ve tüm insanlık için gereken; ilmin, hikmetin, fıkhın, edebin, ahlâkın, siyasetin, insan haklarının, harb hukukunun, mal hukukunun, can güvenliği ve yaşama hakkı ile ilgili düzenlemelerin, adalet ve merhamet üzerine temellendirilmesinde; tarihte emsaline rastlanamayacak bir surette ictihad etmişler ve Kur’an’ın insan hayatında yaşanılabilirliğini tüm insanlığa göstermişlerdir. Müslümanlar, Rablerinin kitabının ilmini yayıp O’nun güzel ahlakı ve adil olan hükümleriyle insanlar arasında hükmettikleri sürece; hayatlarında huzur ve emniyet, bereket ve hayır görmüşlerdir. Allah’ın yeryüzündeki diğer kulları da bu vesileyle, A llah ’ın rahmeti olan İslâm’ın gölgesinde canları, malları, ırzları, akılları ve inançları hakkında hiç bir zulüm ve baskı görmeden yaşamışlardır. Hatta Müslüman olmayanlar bile, Müslümanlar arasında daha güvende yaşamışlar ve onların haklarına yönetimler kadar, Müslümanların umumu da hakkaniyet dairesinde hareket etmişler ve onlarla iyi komşuluk ilişkileri içinde olmuşlardır. Bunun istisnası olan durumlar olmakla beraber, İslâm’ın umum manada adaletinden Müslümanlar kadar Müslüman olmayanlar da aynı ölçü de istifade etmişlerdir. İslâm’ın fetihlerinden sonra, Müslümanlar muhtelif kavimler ve bu kavimlerin din, gelenek ve kültürleriyle karşılaşmak durumunda kaldılar. Bunların kimi İslâm’ı seçti, kimi de eski dinlerine olan bağlılıklarını devam ettirdi.
6
Müslümanlarla en çok kültürel ve itikadî temasta olanlar; Yahudiler ve Hıristiyanlar oldu. Çünkü üç şeriat da aslında ( Hz. Musa’nın Şeriatı ve Hz. İsa’nın Şeri a tı ve kendilerine indir ilen Tevrat ve İncil tahrif edilm e den önce ) “tevhid” akidesine dayanmaktadır. Fakat Kur’an’ın nüzulüyle beraber bu Ü ç Ş eriat
arasında çeşitli sorunlar yaşandı ve nihayet İslâm, o günkü vahye müstenid olma mücadelesinde; bu iki şeriatın da fevkinde olan bir yere çıktı. Bununla beraber İslâm, Mecusilerin ve Roman’nın medeniyet ve hâkimiyetine son vererek Arabistan çöllerinden Orta Asya bozkırlarına ve Atlas Okyanusu hududuna kadar hükmünü, da’vetini, hukuk, ahlâk, ticaret anlayışı ve adil yönetim ve dinî geleneğini yayarak birçok Şamanist medeniyeti, Hindistan dâhil olmak üzere, Afrika’yı ve 12. yy.da da Avrupa’nın önemli bir kısmını yeşil atlasının içine aldı. Böylece Müslümanlar, yaklaşık bin iki yüz yıl dünyanın hâkimiyetinde Dinlerin doğuş havzası olan; Irak, Arabistan, Filistin ve diğer birçok dünya coğrafyası üzerinde söz sahibi oldular ve tüm dinleri ve toplumları etkileyerek tarihteki Rabbanî risaletlerini çok zor şartlar altında ve gittikçe güçlenen bir muhalif dünya karşısında sürdürdüler. Kapitalist Batı Avrupa’nın sanayide devrim sayılacak buluşları ve coğrafi keşiflerinin (istilalarının) ardından Müslümanlar yeni bir dönemece girdiler. Ve yüzyılların biriken hataları ve ihmallerinin tabii bir neticesi olarak, zorlanacaklarını ve İslâm Medeniyetinin Haçlı S e ferleri , Moğol ve Tatar İstilası ile Endülüs imtihanında sonra, tarihinin en çetin imtihanıyla karşı karşıya kalacağının geç de olsa farkına vardılar. Müslümanlar, bu kez fetih dönemlerinde gördükleri meydan okumadan farklı bir meydan okumayla karşı karşıya kaldılar. Bu yeni meydan okuma; ilim, teknoloji, sanayii, yeni üretim tarzları ve dünyanın birçok yanında yeni sömürgeler oluşturarak, zavallı insanlığın kanı, alın teri ve canları pahasına topraklarını ve zenginliklerini sömüren, katliamlar yapan, ırkları, dilleri ve medeniyetleri imha eden ve Allah’ın insanları üzeri yarattığı fıtratı; hâkimiyet hırsı, saldırganlık ve doymak bilmez bir şehvetle tahrip eden bir meydan okumaydı.
7
Sömürgeci Avrupa ve Amerika’nın siyasî, askeri ve ekonomik birer güç olarak dünya sahnesine çıkması, I. ve II. Dünya savaşlarının sonunda dünyanın birçok ülkesi gibi, İslâm Ülkesinin de tamamına yakını; askerî, teknolojik ve ekonomik olarak güçlenmiş ve kendi topraklarının dışındaki ülkeleri de hâkimiyeti altına almış ve Modern bir devlet ve siyaset sistemleri kurmuş olan Batı’nın, sömürgesi haline geldi. Batı, Haçlı Seferleriyle gerçekleştiremediği İslâm vatanını işgal projesini; bilimin, tıbbın, paranın, sanayi, sanat ve edebiyatın öncülüğünde; şehvanî lezzet ve zevkleri kışkırtan ve Allah’a kulluğu hiçe sayan bir saldırganlık ve acımasızlık örneğiyle, en sert ve sinsi bir biçimde yaymaya başladı. Casusluk faaliyetleri ve Hırist i yan Misyon erliği de Batı’nın bu sömürgeleştirme faaliyetlerine bütün gücüyle destek veriyordu. İslâm, ilk fetih yıllarında, askerî, dinî, kültürel, ahlâki, siyasî, ekonomik ve adlî olarak karşılaştığı sorunlardan biraz daha farklı olan bir meydan okumayla karşı karşıya kalmıştı. Batı bu kez; hem eski hesapları daha mantıki ve daha felsefî ve daha insancıl (!) görünen bir politika ile görmek istiyor, hem de İslâm’ın; din, ahlâk, hukuk sistemi, ülke olarak bütünlüğünü, geleceğini, kültür ve geleneğini tarihten sinsi bir biçimde silmeyi planlıyordu. Bu planın bir parçası olarak, Kur’an hakkında çeşitli şüpheler ileri sürüldü. Kader, kadının konumu; eğitim ve öğrenim hakkı sorgulanıp tartışıldı. İslâm Şeriatı ’nın eskimişliği ve M odern çağa ve insanlığa verecek bir şeyinin kalmadığı, zaten İslâm fıkhının Roma ve Bizans Hukuk felsefelerinden çalma yoluyla alındığı iddiaları ortaya atıldı. Demokrasi ve laikliğin; hem Müslüman toplumların ve hem de onlarla beraber yaşayan diğer din ve kültür mensuplarının refahı, kalkınması ve özgür bir biçimde; eşit ve mutlu bir şekilde yaşayabilmesinin en doğru ve iyi yolu olduğu düşüncesi Müslümanlara propaganda edildi. Kendi hevalarına yakın olan ve tüm dinlerden uzaklaşan dünyevileşmiş nefisperestlerin de onların projelerine destek vermesiyle, sömürgeci Batı; içimizden kendileri gibi olanların da desteğiyle işgalini kökleştiriyordu.
8
Sömürgeci
Modern Haçlı Orduları , İslâm coğrafyası; yani
“ Daru’l – İslâm ”dan, geriye hayratı talan edilmiş bırakıp gittiler. Arkalarında kuklalaştırılmış Batı yanlısı laik ve pozitivist yöneticilerle, bölünmüş bir ümmeti ve kızıştırılmış bir cahiliyye geleneği olan Milliyetçiliği bize bıraktılar. Dinleri bir olduğu halde ve bin yılı aşkın bir zaman kardeşçe ve özgürce beraber yaşayan Müslümanlar, uzun sömürge yıllarının ve İslâm’dan uzak yaşamalarının sonucu; birbirine yabancılaştırılıp dilleriyle ırklarını kutsayan ve birbirlerine hesap sorma hazırlığına giren toplumlara dönüştürüldü.. Sömürgeci Batı , aramızdan seçip satın aldığı, dinlerinin, vatanlarının tarihine ve halklarının geleneklerine sırt çevirmiş yöneticileri uzaktan yönetmek ve bizi gerekirse birbirimize kırdırtmak için yönetimlere kuklalarını bırakıp gitti. Sonra insan hakları ve demokrasi yalanı ve büyüsüyle tekrar döndüler. Bu kez de; kendilerine hayli benzemiş olan ve tarihteki yerini ve konumunu unutmuş olan geniş bir halk ve gençlik kesiminin ve siyasilerin de desteğiyle; yarım bırakıp da tamamlayamadıkları Batılılaştırma ve tamamen İslâm’dan uzaklaştırma ve bin yılı aşkındır Müslümanlara terk edip gittikleri kutsal ülkelerine [ B i zans ve Roma Toprakları ] yeniden sahip olmak ve bizi orada birer köle olarak ellerinin altında bulundurmak ve İslâm’ın fetihlerinin diyetini ödettirmek için, AB masalını uyuyan kulaklarımıza aç kurdun saf kuzuya söylediği ninniler gibi, Bizans ninnileri okumaya başladılar. Bu da yetmiyormuş gibi, kendileri Avrupa’da Hıristiyanlığı dışlayıp aşağıladıkları halde; Türkiye ’nin ve şu anda işgal altında bulunan Afganistan, Irak’ın, Hıristiyanlaştırılması için; sahip oldukları tüm siyasi, ekonomik ve diplomatik desteklere de başvurarak, toplumumuzu ahlaksızlığın ve fuhşun bataklığına iterek ve Türkiye deki siyasi tutumu da arkalarına alarak, açıkça ve bizi hiçe sayarak, propagandalarını yapıp Kur’an hakkında insanlarımızın zihninde şüpheler oluşturmaya ve hatta para karşılığında kendilerine yeni köleler temin ederek, zaten onlara benzemiş olan gençliği Hıristiyanlaşmaya davet ediyorlar.
9
Bunun yanında,
Kur’an ve
Nebevî Sünnet hakkında oluşturulmaya çalışılan; modernist laik bir İslamî anlayış (!) ve düşünce tarzını, kimi bilimsel kurumlar ve akademisyenler öne çıkartılarak, dini laikleştirme, sekülerleştirme ve Protestanlaştırma ve O’na yeniden bir kimlik ve görev biçme ve İslâm’ı tüm İlahî vasıflarından soyutlama adına; dinin hükümleri, getirdiği akide, ahlâk ve kadına bakışını ve Şeriatı aşağılama ve çağdışı sayma gayretleri hız kazanmaktadır. İşte şimdi ve gelecekte, Müslümanların neredeyse tüm İslamî hükümlerden uzaklaştırıldıkları bir vakitte, İ s lâm ’a ve Kur’an ’a yönelik saldırı ve O’nun aleyhindeki propaganda ve iftiraların karşısında Müslümanların; ilmî, aklî, tarihî, siyasî ve fikrî bir cevaplarının olması elzem hale gelmiştir. Müsteşriklerin desteğinde ve onlara su taşıyan; kimi modernist düşünür, yazar ve toplumsal kuruluşların ve kanaat önderleri olarak adlandırılan şahısların sebebiyet verecekleri; dinî ve aklî tahribat ve aldanışın önüne geçmek için, bu ve benzeri projeleri insanlığa hediye etmek; tüm Müslümanların omuzlarına Allah’ın yüklediği bir farzıdır. Bu farz, Kur’an’ın ve İslam Dini’nin daha doğru anlaşılmasında insanların önünde yeni ufuklar açacak ve onları belki de birçok zalimce ve insafsızca eleştiri ve karalamanın çamurundan koruyacak ve kim bilir; belki de bu asrın en önemli bir hizmeti ve Allah’ın dinine daveti olacaktır. Böyle bir projenin hayatiyet kazanabilmesi ve Müslümanlar olarak; Rabbimizin dini ve kitabının sesini insanlığa ulaştırılabilmemiz için; Allah’a ve ahiret gününe iman eden ve elinde; ilmî, aklî, beşerî, maddî ve manevî imkân ve beceri olan tüm Müslümanları; bir kardeşleri olarak vazifeye çağırıyorum. Rabbimiz, sana iman edip sana tevekkül ettik. Zoru sen bize kolaylaştır. Zaafımızı sen lütfunla gider. Akıllarımızı kitabının nuruyla aydınlat. Kalplerimizi hidayetinle istikamet üzere kıl. İlmimizi sapıklık ve cehaletten koru. Niyetlerimizi riya, kibir ve aldanıştan arındır. Gözlerimize hakkı göster. Dillerimizle ma’ruf olanı emretmeyi ve Hakk’ı söylemeyi ve onunla amel etmeyi bize nasip eyle… Bizleri hidayetinin ışığı ve Rasulü’nün ( sallallahu
10
aleyh i ve sellem ) Sünneti’ne ihsan ve edeple  ittiba’ edenlerin cemaatinden kıl.  Amin