“KORONA VİRUS İMANI” ADLI MAKALESİYLE İSLAM’A HAKARET EDEN BİR MATERYALİSTİN HEZEYANLARINA CEVAP

“KORONA VİRUS İMANI” ADLI MAKALESIYLE İSLAM’A HAKARET EDEN BIR MATERYALİSTİN HEZEYANLARINA CEVAP

YAHUT MATERYALİZM’İN AHLAK DIŞILIĞI

1

Bir materyalist, Korona virus salgınını bahane edip bilimi takdis uğruna; İslam’ı ve İslam’ın değerlerini tahkir etmek ve materyalizm denen küfrün ve cahiliyyenin propagandasını yapıp üniversite gençliğinin ve aynı zamanda Müslüman Kürt gençliğinin de dikkatlerini çekmek istediği bir yazı yazmış. Bu yazısında Marksist ve Leninist bir yaklaşımla İslam’ı batıl ve şirk dinlerinden herhangi bir din vehmederek, kendilerine has gördükleri düşünce özgürlüğü hakkını Müslümanlar için hiçe sayarak militanca ahlaksız bir saldırıda bulunuyor.

Bu tavrın ardında HDP (PKK/YPG) ve CHP ile ona yaltatkçılık eden Milli Görüşçüler ve F. Gülen’in cemaatının (!) Suriye’de AKP hükümetinin Esed’e karşı aldığı tavırdan ötürü biriken karın şişliğinin ve kinin olduğunu İ.Konak’ın kullandığı üslubun ve dilin keskinliğinden ve militan eleştiri tavrından çıkarmak hiç de zor değil.

Peki, neden tam da ülkenin çok ciddi bir problemle karşı karşıya olduğu bir zamanda bunları yazıyorlar. Bu yazı emperyalist ABD ve onun uşaklarının safında yer almak, Müslümanları aşağılamak, onları yok saymak, materyalist ve determinist bir kesinlikle İslam’a güya meydan okumak anlamına geliyor!

Yazarın kullandığı dil adeta A. Öcalan’ın dine ve özellikle de İslam’a bakışında sahip olduğu dili ne kadar andırıyor diye kendi kendime düşünmedim değil.

Her halükarda yazar dini, korkuların ürünü bir masal ve mitoloji yumağı gördüğünü açık bir şekilde ifade ederek, Marks’ın ve Lenin’in dinler hakkında inkâr edici tavrını benimseyerek, Korona virüsü üzerinde korkularını müslümanlara yamayarak Müslümanların bir virus nedeniyle nerdeyse dinlerini ve imanlarını satıp virüsün aşısını bulanlara ibadet edeceklerini ve hatta tapınacaklarını alaycı bir üslupla Marksist bir Sendika’nın sitesinden yayınlayarak paylaşmış.

Yazar’ın hedefi ve amacı; ülkenin bu hengamede içinde bulunduğu sıkışıklığı ve olağanüstü durumu fırsat bilerek dine ve İslam’a saldırarak İslam’ın gericiliğinden, onun bilimden ve aklıldan ne kadar uzak olduğunun propagandasını yapmaktır. Adeta Komünist Manifesto’dan (Karl Marks, F.Engels) konuşuyor gibi.

Bir kez yazarın şunu çok iyi bilmesi lazım; İslam’da mümin ve münafık kavramlarının farkında olduğumuzu bilmesi gerekir. Hiç kimsenin ve hiç bir örgütün, emperyalizmin kadim bütün türlerini tarihin çöplüğüne atan ve dünyaya adalet ve özgürlük nedir öğreten bir din olan İslam’ı tahkir etmeye ve aşağılamaya kalkışması haddi değildir.

İslam, tarihinde küfrü, kafirleri, cümle zalim despot ve tağutları nasıl dize getirmiştir, tarihi bilenler ve bu eleştiriyi yazan İ. Konak da çok iyi bilmektedir. Münafıklar İslam’dan değil, Müslümanlar da münafıklardan değillerdir. İslam’ı konuşacak ve bu konuda yazacak olan bunları bildiğimizi iyi bilmesi gerekir: İ. Konak da İslamî literatürü yeteri  kadar bilen birisi. Muhtelif yazılarında kullandığı terimler ve kavramlardan bunu anlıyoruz.

Materyalist İ.Konak’ın bugün yerkürede virüs salgınına karşı insanların duyduğu en doğal korkuyu görmezden gelip, Müslümanlardan Korona virüsüne iman edeceklerini alaycı bir edayla söylemesi kadar sapkın ve tahkir dolu bir söz olamaz.

İ.Konak da en az bizim kadar biliyor; AKP demek İslam demek değildir. İslam da vehmettiği gibi, totemlere ibadet dini değil. Güya Müslüman, kâfirden daha az bir sabra metanete sahipmiş de, virüs korkusu onu yeni bir iman tercihine götürecekmiş!

Zanlarına göre, madem ki dinin menşei korku, vehim ya da mitolojidir: Öyleyse al sana modern bir mitoloji ve korku; “haydi virüse iman etsenize” tarzında edep ve akıl dışı aşağılma ifadelerini kullanabiliyor. İ. Konak şunu da unutmasın ki, İslam’ın insanlığa öğrettiği ahlakı ve medeniyeti bulunduğu yerden o dar materyalist kafasıyla indirmeye gücü yetmez.

Güya Müslüman, haşâ gerçek olmayan bir Rabbe korkudan iman ettiği için -A. Comte’un dine bakışı- virüs korkusundan imanını terkedecek bir konuma gelmiş demeye getiriyor.

Ölümden asıl korkmaları gerekenler materyalistlerdir; öldüklerinde gelecek hiç bir hayatları olmayacak. Zira öteki hayat diye hiçbir ümidleri yoktur ve ölüm onlar için dünyada tahayyül edebilecekleri ve korkacakları en dehşet verici gerçektir. Mümin ise ölümü, Allah’ın emri bilir, tıpkı hayatı da Allah’ın emri bildiği gibi. Ölüm eğer sadık bir iman üzere ise, müminin ölümden korkması diye bir şey söz konusu değidlir. Zira ölüm Allah’ın vaat ettiği daha güzel bir hayata geçiştir.

Zira Müslüman, hayatı ve ölümü yaratan Allah’a iman eder. Onun yüce ilmine ve eşsiz kudret ve hikmetine iman ettiği için hiçbir oluş ve bitişi O’nun kudretinin, bilgisinin ve emrinin dışında görmez.

Aynı zamanda inanır ki, eğer Allah bir hastalık yaratmışsa, mutlaka onun şifasını da yaratmıştır. Bilen bilir ve bilmeyen bilmemiş olur. (Hadis) İslam tıbba ve tedaviye azami önemi veren bir Din’dir. Ne tedaviyi haram kılmış ne de devayı yani ilacı yasaklamıştır.  Allah’ın Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem) “tıp ilimini bilmeden tedavi edip de bir insanın ölümüne sebep olanın, onun diyetini üstlenmesi gerektiğini” de bize haber vermiştir

( Ebu Davud:4576, İbn Mace:3466,en-Nesaî:4845,4846 Amr İbn Şuayb rivayeti)

İslam’da hasta tedavisi Allah yolunda cihada dâhildir. Bunun için bir hayat kurtarmayı bütün insanlığı kurtarmak gibi gören İslam’ı, Lenin’in çömezleri materyalist bir mantıkla hor görmeye yeltenemezler.

Müslüman, bir materyalist gibi virüs korkusundan ötürü ona ilahlık vasfı verecek kadar kafir değildir. Bu küfre ancak maddeyi ilah edinen ve her şeyi maddeyle çözümlemeye çalışan komünist diyalektik sahibi itikat eder. Müslümanın itikadında ise maddeyi yaratan akıl olmadığı gibi, madde de aklı yaratmamıştır.

Millet Camii’nde safları aralık bırakarak namaz kılanların aldıkları tedbiri “korku” olgusuyla yorumlamaya çalışmak, onların artık Kovid-19’u iyiliştiremeyecek olana ibadet etmemeleri gerektiğini söylemek kadar süfli adi bir niteleme ve yaklaşım olamaz.

Materyalist yazar zannınca, İslam’ı Marks, Engels ve A. Comte gibi tanımlamaya çalışıyor. İslam, kendisinin ne olmadığını Marks’ın ve Engels’in kuruntularından daha üstün, daha doğru ve gerçekçi olan bir hayatla çürütmüştür. İslam, ne kapitalizmdir ne de maddeye tapınma ve maddeyi aklın, var oluşun tanrısı gören materyalist bir dindir.

Tabiata tapınan materyalisttir, çünkü maddeyi her şey bilir. Dolayısıyla maddeyi kendisine ilah ve tapındığı bir totem edinmiştir. Akla savaş açmak buna denir. İslam aklı da, bilimsel araştırmayı da dışlamamış ve ilme üstün bir değer vermiştir.

Asıl virüse tapınması gereken Müslümanlar değil, materyalistlerdir. Zira virüs sebebiyle akıl bir diyaletik geliştirerek aşıyı bulmuştur. Matertyalist, virüse de aşıyı icad edecek olana da tapınmaya daha yatkın olsa gerektir. Mademki materyalist bilimi kutsuyor, bilim adamlarını tanrı edinmesi gereken o olmalıdır.

Müslüman bilgiyi de, bilimi de Allah’ın yarattığı kullarına bir lütfu ve ikramı bilir. Çünkü Rabbimiz insanı yaratan ve ona sahip olduğu tüm melekeleri veren ve ona ufukları açandır.  Hastalıkları yaratan Allah, bunun ilacını da yarattığını Rasulü’ne bildirmiştir. Karantinayı emreden Allah’ın Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem) tıb ilmini de öğrenmemizi emretmiştir. Peki, şimdi İslam’ı cehaletle eşdeğer gören ve Müslümanlar arasında yaşayıp da İslam’ın ve İslam’da ilmin değerinden haberi olmayan materyalist acaba neyin nesidir?

Korona virüs salgınını fırsat bilip sendikalarına üye ettikleri insanların eğer İslamla zayıf da olsa bir bağları varsa, virüs-aşı retoriği üzerinden aldatmaya ve materyalizme çağırmaya hevesleniyorlar. Zira İslam onların zannetiklerinden ve akıl dışı bir din gibi göstermeye çalıştıklarından daha şerefli ve daha izzetli bir dindir.

Olmasa idi insanlık bugünkü günleri bile göremezdi. Çünkü dünyanın en büyük depspotlarını ve zalimlerini tarih sayfasının dışına çıkaran İslam’dır. Yeryüzünün en zalim, emperyalist şirk ve küfür devletlerini yıkıp insanlığı özgürlüğüne kavuşturan yegâne din İslam’dır. Tarih buna şahittir, bunu ancak karınlarında kin, nefret, beyinlerinde irin olanlar anlayamaz.Utanmaz materyalist bir de kalkmış, Müslümanların Allah’ı bırakıp bilim insanını kutsamasının vaktinin geldiğini demeye getiriyor.

Biz insana ve hayvana yararı olan tüm ilimlerin Allah’ın insana bahşettiği bir hikmet olduğuna iman eden bir milletiz. Ne akla ibadet ederiz ve ne de süfli aşağılık dünyalık şehvetlerini (mal, iktidar ve şöhret) din ediniriz. Ne de şehvetimiz ve ihtiraslarımız uğruna insana zulmederiz. Bilim adamı veya insanı kafir de olsa, onun ilminin kadrini takdir eder ve ona yine insan muamelesi yaparız. İslam devletleri tarihinde bunun örnekleri saymakla bitmez. Bunun en basit misali tabip İshak İbn Huneyn ve Beytu’l-Hikme’nin Yunan felsefesini Arapça’ya tercüme eden bazı gayr-i müslim mütercimleridir. Batı bu bilimsel ahlak ve hoşgörüyü bizden öğrendi.

Materyalist zırva o kadar sefil ve o kadar cahilcedir ki, İslam’ı A.Comte (1798-1857) ve Emile Durkheim (1858-1917) gibi değerlendiryor. Halbuki  Comte da ve Durkheim de Hrıistiyanlıktan hareketle yani Papa ve Vatikan’ın din dediği şeyden hareketle bu ilhadı akıl adına savunuyorlardı. Papa ve Vatikan için laiklerin ve rasyonalistlerin savundukları matematik vb. bilimleri onlar Müslümanlardan öğrenmişlerdi. Endülüs’ün bilimde, özellikle de tıp, zooloji, biyoloji, jinekoloji, felsefe, mantık, matematik ve geometri alanında insanlığa hediye ettiği bilimleri Nietzsche (Niçe) ’nin gördüğü gibi görebilseydi. Deccal adlı esirini okumuşsa bunu bilmesi lazımdı.

Müslümanların aşıyı bulan bilim adamlarını kutsayacağı, beki de ona tapınacağını söyleyen sefil materyalist önce kendisine bu düşünceyi uygulasın. Halbuki İslam, insanı insana tapınmaktan -mevzu bahis materyalist gibilerini- yani kulların kulluğundan, alemlerin Rabbi olan Allah’ın kulluğuna çıkarmak için gelmiştir. İnsanın kendisini ilah edinmesi ve kendinden üstün olan krallara, liderlere tapınması materyalizmin ve genelde küfrün özelliğidir. İslam’daki şirk ve küfür kavramları İslam’ın neye nasıl baktığının en açık belgesidir.

İslam’dan bilgi olarak bu kadar uzak ve cahilce söz eden birinin, İslam’da bilim tarihini okumadığı apaçık ortada. AKP iktidarı üzerinden İslam’ı vurmaya çalışmak kadar ucuz, mantık dışı ve turarsız bir cehalet olamaz.

Allah, Yasin suresinde kendisine karşı böbürlenip başkaldıran ve cürmüyle kainatta bir hiç mesabesinde olan, yaratılışı ve öldükten sonra dirilişi inkâr eden kafirler hakkında der ki:

“ Ve insan kendisini gerçekten bizim  onu bir damladan yarattığımızı görmemiş midir ki, bir de o apaçık bir düşman oluyor” (Yasin:77)

“ve bize bir de örnek vermeye kalkışıp yaratılışını unutarak şöyle der: -bu-kemikler(i) eriyip toprağa dönüştükten sonra onları kim diriltebilir? (Yasin:78)

“De ki: o kemikleri ilk önce kim yarattıysa, onları diriltecekolan O’dur ve O her yaratmayı çok bilendir” (Yasin:79)

İ.Konak denen materyalist Korona virüse karşı Hükümet’in ve de Diyanet’in aldığı tedbirleri de alaya alarak buradan Allah’a iman etmeye yani tevhid dini İslama karşı -Allah’ın insana bağışı olan- akıl nimetini dini iptal etmek için bir araç kılarak İslamı küçümsemeye heveslenerek dinine adam devşirmeye çalışıyor.

İslam’a hakaret etmek ne İ. Konak’ın ne de emsalinin haddine değildir. Materyalizm de insanın ürettiği bir dindir. İnsanı sömüren, insanı aldatan ve her şeyi madde gören ve maddeyi tanrı edinen.

Fakirleri ve yoksulları aldatmak ve materyalist dinlerine insan devşirmek için, materyalistin Allah’a imanla savaşmaktan başka bir sermayesi yoktur.

Materyalist, ideolojik ve mitolojik olarak aslında kapitalisttir. Çünkü materyaliste göre varlığın temeli aslı, aklı maddedir; kapitaliste göre de hayatın gayesi maddedir ve hayat maddede başlar maddede biter, hayatı ve ölümü var eden her hangi bir şeyin ve bir yaratcının olmadığını söyler.

İ.Konak denen materyalist, öncelikle Müslümanları “muhafazkâr” diye adlandırmanın İslamla hiç bir ilgilisi olmadığını bilmeli. Bu sefil cesareti kendisinde bulabilmesi küstahlıktan başka bir şey değildir.Kendilerini muhafazakar diye adlandıranlar üzerinden İslam’a dil uzatma hakkı yoktur.

Materyalistler yaratılışın gayesini bilemez. Nereden bilecekler nasıl yaratıldıklarını? Kendilerini var edenin hayali bir tasadüf olduğunu sanırlar. Yani “bilim” dedikleri halde, varlığın nedeninin bir hiç olduğunu savunurlar adeta. Varlığı bir bilgi ve eşsiz bir mükemmellikte yaratan Allah’ı inkar edip, “hiç”i bilimin aslı ve esası olarak kabul ederler, sonra da bu akılla -eğer akılsa- İslam’ı ve değerlerini aşağılamaya kalkışırlar. Fakat Müslümanların materyalizm eleştirilerini “akıl”dan görmezler. Akıl dedikleri şeyin önce kendisiyle çelişkilerini çözsünler. Matetyalist bunu yapamaz.

Yahudi ve Hristiyan binlerce bilim adamının akıllarıyla materyalist bir sendikacının aklı arasındaki fark nedir? Bunun hangisi akıll, Hristiyan’da olan mı, Yahudi de olan mı, Budist’te olan mı?

Maddenin ve aklın nasıl oluştuğu, kaynağı ve yaratıcısının kim olduğunu elbette materyalist bilemez. İnkâr’ı İblisten öğrenmişler bunun için vahye ve İslam’a düşmandırlar. Fakat mitolojik onlarca tanrıya inanan Yunan filozoflarını kutsarlar. Materyalistler önce kendilerini sorgulamalılar. Neden aklın oluşumunu sadece maddeyle açıklama yalanına saplanmışlar ve insanlığı da buna çağırıyorlar? Kim olduğunun ve yeryüzünde niçin bulunduğunun cevabını bilmeyen buna doğru cevap veremez.

İslam, insanın yeryüzünde niçin var olduğunun, var oluşla ve kainatın yasalarıyla en uyumlu bir aklı ve hayatı öneren, varlığın en doğru cevabını, var oluş mantığını en doğru şekilde koyan ve buna göre bir hayatı kuran bir dindir. İslam’ın dışında hayatı ve varlığı doğru tanımlayan, insanı bu doğrunun amacı doğrultusunda eğiren bir başka inanç yoktur.

İslam, Allah’ın kainatı niçin yarattığının en gerçekçi cevabıdır. İslam’da ibadet ve dua da bununla uyum içinde var olmuş olgulardır. İslam, insanı yokluğa, boşluğa ve hiçe iman etmeye değil, hayatı ve var olan herşeyin Rabbi ve yaratıcısı olan Allah’a imana davet eder.

İslam hukununu da, ahlakını, ekonomi ve siyasetini de bu var oluş anlayışının üzerine kurar. Materyalizm gibi insanı hiçliğe ve başıboşluğa, abese ve yalana imana davet etmez.

İslam, diğer tüm ideolojilerde veya kendini din diye tanımlayan bir çok inanç sisteminde dile getirilen ve fıtrata uygun olan anlayışları reddetmezken, materyalist, İslamı kökten inkârı kendisi için bir kurtuluş sanır. Halbuki materyalist İslam’ı tanısa, kendisinin ve varlığının aslının ne olduğunun cevabından kaçtığını anlayacaktır. Küfr bir inanç tarzıdır, bir bilim ve metodoloji değildir.

Materyalist burada maddi hukuka ve hesaba inanırken, ahirette hesap vermeye ve yeniden diriltilmeye ve yeniden yaratılışa iman etmez. Materyalistin imanı küfrdür, inkârdır. İnkâr bilim ve delil değil bir iddiadır. Bu nedenle materyalistin bilimi küfrün kaynağı ve delili göstermesi bir hazeyandan ve kendini aldatmaktan başka bir şey değildir.

Materyalist, bilimin veya bilmem hangi saçma teorinin söylediği gibi, kendisini kimin nasıl yarattığını bilsin ki? Daha kendisinin ne olduğunu ve bütün kainatın nasıl ve niçIn yatartıldığının ve tanrı edindiği aciz aklı ve tapındığı bilimin vereceği bir cevabın olup olmadığını bilmemesine ve bulamamasına rağmen, tesadüf denen hiçliği var olmanın nedeni sanır. ”Hiçliği” bilimin kaynağı, akıl dışılığı varlığın açıklayıcı nedeni göstermeye ancak materyalist yeltenir.

Bunun için materyaliste göre hayat, aslında bir hiç ve anlamsız bir var oluştur. O hayatın ve niçinini bilmez, bilmeyince de, hayatı bir hiç uğruna yaşar. Temeline hiçliği ve abesliği oturttuğu bu anlayışı kendine tapınma dinine dönüştürür.

Materyalist, akledişini -eğer bu hayatta bir imkan ve mekan sahibi olmuşsa, bunun- nerden, nasıl, niçin ve kim tarafından kendisine verildiği üzerinde düşünmek zorundadır.

Materyalist, hayatının niçinini ve nedenini bilen bir insan değildir. O hayata tapar, çıkarlarını kutsar ve kendilerinin -deyim yerindeyse Korona virus salgınında olduğu gibi- anasını ağlatan ve dünyayı tabiri caizse, cehenneme çeviren şeyin zalim ve şeytanlaşmış insan nefsi olduğunu ya da bilim dediği mantık ve akıl ürünü bir felaket olabileceğini de unutur. Bilim kutsaldır ama bunu insanlığın aleyhine kullanan kimdir?

Allah inancına doğrudan doğruya saldıran materyalist, gerçeklerin üstünü örtüp kararttığı için kafir olarak adlandırılır. Bilimin aklı ve vicdanı yoktur. Materyalizm, maddeye ve akla ibadet dinidir.

Dolayısıyla materyalist, var oluşunun nedenselliğini ispat etmek isterken, madde ve zaman kavramlarına sığınır. İnanmayı, vicdanı, sevgiyi ve nefreti savunma hakkı yoktur. Bunu ona öğreten madde değildir. Sevgi ve nefreti kimyasal bileşenlerin ya da tesadüflerin bir icadı veya bilinmez tepkimelerden oluştuğunu sanan kafir, ne aklı anlamıştır ne de maddeyi. Maddeyi tanımasının aslı da materyalist oluşu değildir. Dolayısıyla; inkâr, küfr, inanmak, ahlak, sevgi, acı, mutluluk, kanun koyma ve adalet, maddenin insanda ürettiği değerler ve olgular değildir.

Peki, İslam akıldan yoksunların diniyse, materyalist niçin materyalist olmayan herhangi bir insanla ortak biyolojik yapıda ve akletme metodlarında matematiksel veya mantıksal bir ortaklığa mahkumdur?

İslam, materyalizmi doğurmamıştır. Materyalizm de kainatı var eden neden ve onun bilgisi veya bilimi değildir. Peki, bu durumda “bilgi” denen şey ile, “bilim” denen şeyin insanda nasıl oluştuğunu ve bu “bilgi” ve yeteneklerin insanda hangi sebeplerle bir arada olduğunu izah edecek bir materyalist akıl var mı?

Akıl asla ve asla küfr üzere yaratılmamıştır. Akıl tezahüründe bir insanî melekedir fakat ontolojik olarak aklı açıklama aklı da aşan bir olgudur. Bunu da ancak imanın onun elinden tutmasıyla mümkündür. Materyalist akıl, hayvanları ve kainatın içerdiği bütün elementleri yaratan hangi “bilgi , “bilim” olduğunu açıklayabilir ki?

Materyalist, kainatın saihibi, yaratıcısı ve Rabbini inkar ederken aslında gerçeklerin tamamını ve E.Kant’ın da söz ettiği saf akledişi inkâr etmiştir. “Hiç”i varlığın –var oluşun- temeline  yerleştiren şey ne akıldır ne de felsefe. Böyle bir iddia hezeyandır, inkârdır. Bunun için İslam bu tavrı küfr olarak nitelendirmiştir.

Bilim Allah’a kafa tutacak kadar tartışılamaz bir şey olsaydı, evrenin var ediliş veya oluş sürecinde içinde yaşadığımız kainatın bilinen ve bilinmeyen tarihinden bu yana varlığın neden ve niçinini açıklaması gerekirdi. Bu aklı hangi bilim, hangi mantık, hangi logaritma, hangi kimya, hangi güç kuruyor?

Kainat var olurken bunu görmedi. Neden var edildi, bunu bilen yok. Evrende -zoraki kullanmış olayım- yaşayan insanın neden evren üzerinde aklî gücü ve maddî imkanları yettiğince tasarruf hakkına sahiptir biliyor muyuz? Kainattaki her şeyi bizim emrimize Allah musahhar kılmıştır da ondan. Demir ile altının, bakır ile gümüşün erime derecelerini kim belirlemiştir? Her elementin fiziksel işleyini kim belirleyip bir yasaya ve programa bağlamıştır? Akıl mı tesadüf mü? Ne?

Materyalist, Müslümanları Platon gibi inanıyorlar zannederek diyor ki: Tabiat güçlerine tapmaktan çıkan dinler, Allah’ı yaratmıştır. Evren bir bilim ve de bir ana bilgi olmadan nasıl olmuştur veya oluşmuştur? Bunu bize ne açıklayabilir? İslam dışında bunun doğru ve sağlam bir cevabı hiç bir dinde ve ideolojide yoktur. Bilim küfr değil, ancak insanın kusur ve cinayetleri sebebiyle kör ve topaldır.

Materyalist, insanın nasıl var olduğunu ya da onu var edenin ne ve kim olduğunu söyleyebilir mi? Müslüman, materyaliste “Lada” marka arabayı kimse üretmedi, oturduğun şu sandalye ve elinde tututuğun kalem kendiliğinden var olmuştur diye çarpık bir diyalektik yapmaya kalksa, önce materyalist  hoplayacak ve olur mu öyle şey diyecek.

Materyalist “Lada”yı üreten ülkeyi biliyor da, cahil mütekebbir; kainatı yaratan ve onun aklını bedeninde var edenin bir var edeni yani yaratanının olduğuna aklı ermiyor. Allah mı aklı öyle programladı  yoksa madde mi ? Materyalist, akıl ve bilim dediği şeyin, O’nun lütfu ile değil de, bunun kendisine madde tarafınfan verildiğini sanıyor.

Fakat bilim denen şeyin bu kadar acımasız olduğunu bilen bir materyalist, aynı zamanda bilimin ne kadar yumuşak ve şefkatli olduğunu böbürlenerek nasıl söyleyebiliyor? Bilim dediğimiz disiplinlerin hepsi zaten eşyanın tabiatında var. Virüsün tabiatta bulunuşuyla antikorunun tabitta bulunuşunu bilime mi mal edeceğiz? Oksijenle hidrojen gibi. Bunu insanoğlu mu H2O bileşenine çevirdi? Yoksa bu bileşeni var eden biri mi var? Yoksa kendiliğinden mi var oldu? Tabii burada bu sözleri doğrudan ilmi aşağılamak için kullandığımı kimse düşünmesin. Bu soruları sormamızdaki kasdımız, meselenin anlaşılması içindir.

Materyalist, niçin rüya gördüğünü ve rüyanın ne olduğunu bize izah edemez. Ona göre bu bir bilinç altı meselesidir! Bilinci insanda var eden kim? Niçin ve nasıl hatırladığını, unuttuğunu, ağladığını, sevindiğini, sevmesini bilimle açıklayamaz. Açıklar, ama ancak duygularla; duygular insanda sadece kimyasal tepkimeler midir yoksa onun ötesinde şeyler mi?

 (2)

Sevmek bilimsel değildir, nefret de öyle. Peki, o zaman hukuk nedir, ceza nedir mükafaat nedir? Materyalizm bunu nasıl kabullenir? Bu duygular, maddeyi aşan ve aynı zamanda maddesi olan varlık olarak insan hatta hayvanların sahip olduğu ortak duygulardır.

Materyalist aynı zamanda her şeyi bildiğini, bilimin her şey olduğunu iddia edebilir. Halbuki Müslüman, bilimin Allah’ın insanların hepsine bir lütfu olduğunu bilir. Peki, madem bilim bu kadar yüce, kutsal ve sorgulanamaz ise, neden bilim kendi kendini inkâr edecek ve kendi kendisini insanların elinde birbirlerine karşı kullandıkları zalim ve acımasız bir silah olmaya izin veriyor?

İşte burada, bilim neden ahlak, hukuk ve estetiğe ihtiyaç duyuyor? Hal böyleyken, Müslümanların duasına ve ibadetine dil uzatacak kadar edep ve insanlık yoksunu bir materyalist mi İslam’ın çıkarcıllık dini olduğundan söz edecek? Materyaliste göre madem biz materyalist değiliz, o halde en öldürücü silah bile Müslümanları yeryüzünden kaldırmak için yeterli değildir. O zaman imha edilmeye ve insanlık ailesinden çıkarılmayı haketmiş oluyoruz.

Korona virüsünü bilimin ürettiği de konuşuluyor! Bize göre bilim fıtrîdir ve insanı esasta yok etmeyi ve insanlık üzerinde tahakküm kurmak için bütün bu acımzasızlıkların hiç birisine kendisinden hayır diyemez ve dememiştir de.

İslam, bilimin işlediği bu cinayetlerin -ki bize göre bilimin hiç bir iradesi yoktur. Eşyaya aklındaki bilimi ve mantığı yükleyen insandır. Bir robota sevgiyi, nefreti, acımayı ve merhameti yükleyemezsiniz. Olsa bile sınırlıdır ve sizin henüz deriniliğinizde olan düşünceyi okuyacak bir noktaya gelmiş değildir.

Öyleyse, Materyalist niçin İslam ve Müslümanlara; dinlerinin, ibadet ve dualarının hiç bir işe yaramadığını, yalvardıkları ilahlarının (Allah demek istiyor) işe yaramadığını, O’na yalvarmalarına ve O’na yakarmalarına rağmen, kendilerine hiç bir faydasının olmadığı safsatası üzerinden insanları Allah’ı inkâra ve İslam’a düşmanlığa ve ona karşı savaşa çağırmaya yelteniyor?

Dua, İslam’da sadece bir yakarma değil, aynı zamanda güzel bir ahlak, bir iyi niyet, bütün insanlığa merhamet ve zalimlere karşı verilen savaşta gücümüzün yetmediği yerde alemlerin rabbi olan Allah’a karşı bir sevgi, aczini, zaafını ve günahlarını itiraf ve insanlık için merhamet dileme ve dürüst olmak için Allah’a ve kendine söz vermektir.

Eğer bugün insanaoğlu aklını makinelere ve bilgisayarlara ve hatta silahlara bile aktarabiliyorsa, dua ondan daha güçlü bir silah ve kalkan olarak gücümüzün yetmediği yerde ibadet olduğu gibi, gücümüzün yettiği yerde de ibadettir.

Müslüman günahlarından ve hatalarından ötürü Allah’a tevbe edendir. Materyalist bilime tapar ve hatalarını ve günahlarını saklamak için ise, gerektiğinde bilimin namusuna tecavüz eder. Onun adı ideoloji, devrim, anti kapitalizm ve anti emperyalizm olur. Halbuki kendisi kapitalizmin ıskartasıdır.

Materyalist ola ki insanın aslını incelerken maymundan larvalara kadar bir çok uyutucu, heyecan verici masalllara iman edebilir, bunda hiç bir sakınca görmez. O, evrime inanıyordur. İnanmak ise, bilimin sıfatı ve özelliği değildir. İnanmak “Din”e ait bir kavramdır. Sevginin ve nefretin bir formulü ve kimyasal nedeni ve sebebi var mıdır? Materyaliste göre ise vardır. Fakat buna rağmen bu bilimle insanlara zorla ,kimyasal ve biyoloik verileri kullanarak olan düşmanlıkları yok edemez. Ya da bununla kendisini sevdiremez. Nedense bilim; sevgiyi değil, düşmanlığı ve nefreti doğuran bir silah olmuştur. Bilimin ve akıllı robotların elinden insanı kim kurtaracak? Bunun cevabı; insanı insan kılan Allah’ın gönderdiği ahlâktır yani İslamdır, Kur’an’dır; rasullerin ve nebilerin sünnetleri ve mirasıdır.

Kainattaki hadiselere, özelde ise bu günlerde bütün insanlığı tehdit eden, büyük bir trajediye dönüşen Kovid-19’a karşı ve gelecekte insanlığın karşılaşacağı nice felaketleri bilmeyen ve bir çoğuna da hazırlıklı olmayan insandır. Buna rağmen, bilimi mi, bilgiyi mi tanrı edindiğini bilmediğimiz materyalist, ne hakla İslam’a saldırır ve İslamı bir çıkar dini olarak ilan etmeye heveslenir?

Önce bizi kuşatan ve dünyaya kan kusturan kapitalizm, Siyonizm, Vatikan, Maoizm, Komünizm ve daha diğer bir çok ideoloji ve emperyal güçlerle bir hesaplaşın. İslam bu zalimlerin ve emperyalistlerin cümlesinin karşısında durabilecek olan yegane iman kaynağı ve direniş adresidir.

Biz Müslümanlar, demokratik yöntemlere inanmadığımız halde; demokrasi, laiklik liberalizm ve muhafazakârlık iddiasıyla hükümet olanların yaptıklarından sorumlu değiliz. Kimse onların yaptıklarından ötürü İslam’ı ve dürüst Müslümanları lekelemeye kalkışamaz buna hakkı yoktur.

(Buna rağmen sövdükleri AKP -her hatasına ve yanlışına rağmen- onların hayatlarında hayal edemeyecekleri atılımları yapmıştır. Bilime inanan sizdiniz ya!)

İnsanı, bilimin ürünü gören materyalist akıl, kendisinin kim olduğunu yazık ki düşünmüyor. Bilim denen şey henüz yolunu tamamlamış değil ve nerede duracağını kendisi değil, insanın hırsı ve çalışması belirleyecek. Fakat insan dediğimiz varlık, insan olmanın nerde olduğunu bilmemektedir. Bilse idi akıllarının ürünü olduğunu iddia ettikleri bilimi, birbirlerine karşı silah olarak kullanmazlardı; bugün biyolojik savaşların ardında yatan şey nedir? Tarihte Müslümanlar da kendi aralarında bir çok çatışma yaşamışlardır. İktidar olma, rekabet ve prestij savaşları. Bu savaşların ve çatışmaların bir kısmı ise sahih akide ashabıyla, batıl ehli veya bağiler arasında yapılan savaşlardır.

İnsanlığın yaşadığı bunca acıların nedeni; Allah’a ve ahiret gününe iman mı, dua mı, ibadet mi, Cami mi Din (İslam) mi?

Materyalist yazar dini (İslam) aşağılamak için bilimle din çatışmasından! medet umarak ağzına geleni söylüyor.

Biz, materyalistlerin din dediklerinin esasta Hristiyanlık ve Yahudilik olduğunu çok iyi biliyoruz. Bunun için onların din dediğine “din” diyemiyoruz. Zira laik ve materyalist bir insan İslam’a din dese bile onun değersizleştirici bu ifadesinden tiksinmek lazım.

Neden, çünkü kopyacıdırlar ve Masonların zulüm ve kan üzerine temelleri atılmış              -(M. Robespierre’i-1758-1794) bilmeyen mi var? “halkı akılla, düşmanları terörle yönetmek lazım” (gérer le peuple par la raison et les ennemis par le terrorisme) diyen o değil miydi?- Fransız Devrimi’nin ürünüdürler.

Mayetryalist sanıyor ki, bilim denince akan sular durur, gecemiz gündüz olur, hayat saniyeler içinde cennet gibi olur. Ne yazık ki bilimi kutsayanlar asıl akletmeye ve aklın gerçekliğini, insan olmanın ve insan denen varlığın önüne yerleri ve gükleri seren bir yaratıcının olduğuna imana yaklaşmıyorlar. Nedeni bilim veya bilgi değil. Nasıl ki bilimi insanın elinde insanlığın düşmanı bir silah haline getiren bir özne varsa, işte o özne onun Allah’a iman etmesini istemiyor. Allah bilimi insanlığın aleyhine değil, yararına kullanmayı emreder.  Bilimin bir ırkı ve ideolojisi yoktur. Ona kimlik veren, insanın eylemidir, insanın niyetidir.

Allah bu kainatı yaratıp insanı akılla, duygularla donattıktan sonra ve her şeyin aslını, ham maddesini içinde yaşadığımız dünyaya, evrene yerleştirmişken; bunu bilim adına yok sayıp inkâr edeceğiz öyle mi!?

Elinizde tuttuğunuz kalemin bir üreteninin olmadığını söylesek, derhal bizi saçmalamakla kınarsınız ve o kalemi bir yapanın, üreteninin olduğunu ispata soyunursunuz değil mi?

Bir kalemin bile bir üreticisinin olduğunu inkarı kabul edemezken ve bu  iddiayı akıl dışı görürken, aslında kendiniz dolaylı olarak bütün kainatı yaratan bir yaratıcının olduğunu farkında olmadan ispat etmiş olmuyor musunuz? Herhalde bilim dedikleri şey anne karnındaki çocuğu yaratıyor, ona şekil ve kimlik veriyor! Peki, o zaman bilimi kim var etti?

Evrendeki muazzam matematiği, kimyasal ve fiziksel oluşları, uçsuz bucaksız bir gökyüzünde, bilmem kaç ışık yılı ötelerdeki kainatı kim var etmiştir?. Bunu kim, böyle yüce bir bilim ve güç ile idare ediyor, bunu ayakta tutuyor ve koruyor?

Materyalist bilsin ki yoktan veren, insanı mükemmel imkanlarla donatarak yaratan , bilmeyi yapısının en küçük parçacığına yerleştiren ve ona can veren birisi var. Her halde bu onun annesi ve babası değildir. Materyalistin saçmaladığı gibi de İslam çıkar çarkı ve düzeni değildir.

İslam’la şirk dinleri arasındaki farktan ve insanın şeytanlaşmasından sonraki serüveninden bihaber materyalist, Arapça “Din” kelimesinin farklı dillerde de güya “Din”in aynı zamanda “ deyn (borç) “ demek olduğunu, insanın kendisini var eden ilahına kendisini dünya sahasına saldığı için minnettarlık edip ona “borcunu ödemek için” tapındığını söylüyor. Materyalist zannediyor ki yeni bir felsefe ortaya koyuyor. Batılıların akıllarından başka akıl bilmeyen materyalist, İslam’ı da Mani ya da Zerdüşt’ün dini gibi sanıyor.

Müslüman, Allah tarafından var edildiğini bilir. O, sahip olduğu bedeni, imkan ve yetenekleri  kendisinin var etmediğinin bilincindedir. Hayatı ve eşyayı Allah onun emrine ve hizmetine vermiştir. Yediği ve içtiği suyu o değil Allah yaratmıştır.

Hayat gibi ölüm de  insanın tefekkür etmesi için Allah tarafından yaratılmış iki büyük ayetidir. Ölüm bütün materyalistlerin ve kafirlerin aklını başından alan büyük gerçek ve ayet. Var mı buna karşı bir çareniz? Ebediyen de olmayacak. “Benim Rabbim güneşi doğudan getirdi, haydi sen de batıdan getir” diyen İbrahim’i hatırlıyor musunuz?                                                     Bu ayet bile tek başına, materyalist güçlerin ve tanrılaştırılmış insanların beynini darmadağın eden büyük bir darbedir.

Materyaliste göre, Müslümanlar virüsün aşısını bulan bilim insanına secde edecekler miş? Pes doğrusu bu seviyesizliğe. Eğer şeytan ve nefis olmasa idi, bilimi bu kadar zalimce kim kullanmış olacaktı? Musa ile Firavun’un arasındaki tevhitle küfr mücadelesini bilmeyen var mı? Firavun bilimi; yani matematiği, mühendisliği, geometriyi, kimyayı, biyolojiyi, teknolojiyi ve fiziği temsil ediyor. Musa ise tevhidi ve İslam’ı.

Özetle, Firavun’un bilim adamları yanında aynı zamanda sihirbazları da vardı. Kendisine eksik kaldığı ve aklı ermediği yerde ve zulmünde ona yardımcı olmak için. Musa (aleyhisselam) hangi bilimle insanlığa zulmetti?

Musa hangi bilime tapınmaya davet etti?

Ne akılcılığa ne de bilimi kutsamaya davet etmedi. Firavun ise, kendisini ilah ilan edip kendisine tapınmayı emrediyordu. Neyle, sahip olduğu dünya ilimleriyle yani bilimleriyle. Peki bu bilimlerin belki bir çoğunu bilmeyen Musa neye davet ediyordu? Allah’a imana ve O’nu tevhide davet ediyordu.

Firavun ise, zulmüne ve din edindiği sihire ve dünya bilimlerine. Kendini ilah ilan edip insanların kendisine ibadet etmesini isteyen kimdi? Elbetteki cevabı Firavun. Buradan tevhit dini İslam’ın bütün rasuller ve nebiler öncülüğünde insanları insanların zulmünden ve kendilerini tanrı ilan edişlerine karşı aynı mücadeleyi verdiklerini görürüz. Firavun ise bilim temsilcisi olarak kendisini ilah ilan etmiş ve egemenliği altındaki bütün insanların kendisine tapınmasını istemişti.

Bilim ahlakı ve bilim felsefesi denen şey, bilimi insana karşı korumak için ortaya atılmış nazariyelerdir. Din insanla birlikte var olmuştur ve insanın hayat serüveninde ona yol göstermiştir.Bilim azgınlaştığında, madde ile aşağılık süfli çıkarlar ve zalimlerin hegomonyası baş gösterdiğinde, insanın elinden ahlâkla, adaletle ve merhametle tutmak için vardı din.

Hem bilimi kutsayacaksınız hem kimyasal ve biyolojik savaşların insanlığın hayatını kararttığından şikayet edeceksiniz? Böyle olmasına ragmen kalkıp İslam’a saldıracak ve Korona virus üzerinden dini karalamak için fırsat arayacaksınız. DİN Allah katında sadece ve sadece İslam’dır, diğerleri insan nefsinin azgınlıkları ve cahilliğinin etkisinde kalmış kadim, değişime uğramış ve insan ürünü dinlere dönmüş muharref şeriatlerdir. Musevilik ve Nasranilik gibi. Bugün aynen bu iki muharref din gibi materyalizm de nefsin ve hevanın ürettiği bir dindir. İblis’in Allah’a başkaldırdığı gibi, Allah’a ve insanlığın hakikatine başkaldırmış batıl bir  ideoloji olmaktan öteye geçmememiştir.

I. ve II. Dünya savaşları neyin nesidir?

Hiroşima (6 Ağustos 1945) Nagasaki (9 Ağustos 1945 ) nükleer vahşeti, Vietnam savaşları İslam’ın çıkar savaşları mı? Afganistan’da, Irak’ta ve şimdi Suriye savaşında katledilen milyonlarca insanın bilim karşısında suçları neydi, bilim mi bu insanların hayatlarını ve yurtlarını harap ediyor, yoksa bilime ve materyalizme din gibi sarılmayı öğreten İblis ve onun kulları mı?

İslam bütün insanlık için merhamettir, rahmettir, adalettir, şefkattir. Bunu bilin. Bilmiyorsanız oturun, bunu öğrenin. Gece ve gündüz İslam’a ve Müslümanlara dua ediniz. Bugün kullandığınız matematiğin en köklü problemlerini çözen, mekaniği, otomasyonu ve dijital aletlerin temelini atan logaritmayı geliştiren ve uzay arşatırmalarıyla, bin yıl önce yaptıkları ameliyatlarla ve gelişirtirdikleri kimyasallarla Müslümanlar dileselerdi; yeryüzünde kendilerinden başka kimseye hayat hakkı tanımazlardı.

Bugün bilime iman ettiğini söyleyen ABD, İngiltere, Fransa, Çin ve Rusya bilimleriyle insanlığa aynı zamanda kan kusturmaktalar. Bunu bütün bilimsel alanlarda söylememiz elbette doğru değil. Fakat bu bilimsel alanların hangisinde birbiriyle savaşmıyolar ve birbirleri hakkında şeytani düşünceler beslemiyorlar ki? Buna hayır diyebilir misiniz?

Evet siz de gelip Müslüman olun ve İslam’ın insanı nasıl insan ettiğini, vahşilikten ve canavarca bir yaratığa dönüşmesini engellediğini ve onu ahlâken nasıl eğittiğni ve insan kıldığını göreceksiniz. İslam kendine iman edenlerine bile, cehaleti mübah ve helal görmediği gibi, Allah’a iman ettiğini söyleyen müminler zulmü asla mübah göremezler, Allah zulmü haram kılmıştır. Eğer Müslümanlar; Hıristiyanlar ve Yahudi Siyonistler, Hitler, Stalin, Mussoloni ve Mao gibi davransalardı, bugün yeryüzünde sizlerden eser kalmazdı. İslam, Allah’ın adaletinin yeryüzünde ikamesi için değerli kılınmıştır.

İslam, varoluşun cümlesinin Alah’tan olduğunu bize öğretecek sonra da, Allah’a karşı, yaratılan akla tapınmaya müsaade edecek öyle mi? İslam hiç bir zaman batıl dinler gibi madde ve hayatın düşmanı olmadı. Hakeza İslam hiç bir zaman bilime ve bilimsel çalışmaya karşı olmadı ki, Müslüman bilimden korksun.

Allah’ın bize verdiği ve bizde yarattığı akıl olmasa idi bilim -ilim- asla söz konusu olmayacaktı. Materyalist, kendini bir nimet sanıp Müslümanların bu virus sebebiyle akıllarını başlarına alıp materyalistçe düşünmeye dönmek zorunda olduklarını söyleyecek kadar ucuz bir propaganda örneği sergileyerek buradan inkârının masallarına çağıyor bizi.  Üstelik materyalist yazar, dinin masallardan ibaret olduğunu söyleyerek İslam ve diğer dinleri bilmeyecek kadar cahilce fantazilerden söz ediyor.

Bizim Rabbimiz sahip olduğunuz her şeyi yaratan Allah’tır. Siz önce bunu görmek için aklınızı başınıza alıp düşünün. Bir aşıyı bulan ölümlü bir faniyi bu kadar kutsayan şaşkın, Müslümanların ona tapınmasını isteyeceğine, önce kendisi gidip bir mucid bulup ona tapınsın.

Müslüman bilmeyi mi haram kılmış, Müslüman tedaviyi ve tıbbı mı yasaklamış. Eğer iddia edildiği gibiyse, dünyanın ilk en gelişmiş ameliyat alet ve edavatlarını onlar yapmıştı. Onun için ilk göz ameliyatı Müslümanların hakimiyetinde iken yapılmış, insanlğı akıl almayacak rakamların yükünden ve matematiksel zorluklardan kurtaran “sıfır”ı (0) bulmuşlardı. Misaller uzar gider. Ama akıl adına konuştuğunu söyleyen bu sefalet örneği; İslam’da “akl”ın yerini ve faziletini, ilimin ve alimlerin değerini bilemez. Çünkü kin, inkâr, hased gözlerini kör etmiştir. İnsanlığa İslam’ın ve Müslümanların ilimde, felsefede, hukukta özellikle savaş hukuku alanında sundukları muazzam bilgi hazinesini göremezler. Çünkü onlara göre materyalizm hayatı var etmiştir. Materyalizm felsefi olarak maddeyi ilahlaştırma dinidir. Aynı dini daha önce de İblis savunmuştu.

Müslümanlar akıl adına ve din adına hiç bir uydurmanın sahibi değillerdir. Materyalistin dediği gibi, acaba gerçekte -bütün bilimler- küfre ve Allah’a inkâra mı davet ediyor? Materyalist, Batı’nın teknolojide Müslümanların önüne geçmesini materyalizmin zaferi görüyor olsa gerek ki, bilimle materyalizmin şövalyeliği yapıyor.

İslam bilime tapınmayı getirmedi. Bilimi ve bilim ehlini takdir etti. Bilimi değerli gördü, değerli kıldı. Bilim tarihimiz bunun açık bir örneğidir. İslam’da akıl ile bilim birbirinden ayrılmaz iki gerçekliktir. Fakat materyalist bu gerçeği görmez, bilir ama bunu itiraf edecek cesareti gösteremez.

Sadece namaz kılmak için, bir Müslümanın sergilediği davranışları incelese, bunun ne demek olduğunu açık seçik görecektir. Namaz, bir çok sağlık ve hijyen kurallarının yani temizliğin bir dersi gibidir. Küçük taharet, abdest suyunun özellikleri, bedende ve namaz kılınacak yerde pis (necaset) bir şeyin bulunmaması, hatta tırnak altlarındaki kire kadar, namazda Allahu Ekber deyinceye kadar bir dizi temizlik işlemini bir Müslüman günde beş kez tekrarlar; temizlik olmadan namaz, namaz olmadan Din olmaz. İslam, asla alternatifi olmayan bir temzilenme ameliyesidir.

Yani taharet; abdest, beden ve mekan temiziliği, suyun temizliği, ağız ve burun temizliği daha hangisini sayayalım? Yeryüzünde Müslümanların yaşayış tarzı gibi, temizliği ve temizlik kurallarını dinden bilip yaşayan bir başka bir topluluk gösterilebilir mi? Öyle ki her yemekten önce ellerin ve ağzın yıkanması, yemeklerden sonra ellerin ve ağzın yıkanması İslam’da abdest kadar değerli ve saygın bir davranıştır.

Öyle ki Müslümanları temizliğe verdikleri bu önem bütün Avrupalıları hayranlıklar içinde bırakmıştır. Batılıların genelde bütün Müslümanlara özelde de Osmanlı yüzyıllarına  ve medeniyetine dair hatıralarına bakabilirsiniz.

Allah’ın Rasulü ağzı nefes ve yemek kokmasın diye dişlerini misvakla temizlemeden evine girmezdi. Birgün kendisine getirilen bir bedevinin dişleri üzerindeki kiri görünce verdiği selamı almamış, onun ağzını ve dişlerini tertemiz ettikten sonra getirilmesini söylemiş, ondan sonra selamını almıştır. Korona’ya karşı temizlik sefereberliğine girmiş dünya halklarına duyurulması gereken harika bir davranış değil mi bu davranış?

Müslüman, namaz kılmak için Allah’ın bizden istediği bu temizlik kurallarını günde beş kez uygular. Biraz aklı olan bir insanın bunun insanın beden ve akıl sağlığı üzerinde nasıl bir yararının olduğunu düşünmesi çok mu zordur? İ.Konak’ın da sanıyorum                              ana / ata evinde bu temiziliğe riayet ediliyordu en azından yemek ve ikramlarda.

Şimdi “akl”ın gerçekliği ile “bilim”in hayatın inkâr edilemeyecek iki gerçeği olduğunu görme zamanıdır. İslam’ın emri olan, insanların kullandığı yollara tükürmeme, göllere, kuyulara, su birikintilerine bevl etmeme, hayvanları yaklaştırmama ve çöp dökmeme, hayvan ölüsü ve sakatatını dökmeme hangi akıl dışılığın ve bilime saygısızlığın, çağdışılık ve medeniyetsizliğin alametidir acaba?

Hayat ve ölüm materyalistlerin ve bütün inkâr zümrelerinin yüzlerindeki sahte bilimselcilik maskesini düşürmüştür. Şimdi oturmuşlar konuşuyorlar; acaba Korona virüs  laboratuvarda mı üretildi, yapay mıdır değil midir? Diye.

Sorarım materyalistlere; bunu biz mi ürettik? Yoksa kapitalistler, Evangelistler ya da Maoist materyalistler ve komünistler yahut Masonlar ve tapınak şövalyeleri mi icat etti? Madem vürüs bu kadar tehlikeli ve insanlık için bir felakettir. O zaman aşıyı bulanlara materyalistin Müslümanlara inaden tapınması ve onlara teşekkürlerini böyle yerine getirmesi gerekmez mi?

Zaten şöyle bir söz var: insan niçin Allah’tan korksun ki? Allah varsa severek ona ibadet edilir, Allah’tan korkulur mu? Sizde korkuyla değil sevgiyle Kovid-19 aşısını bulacak olan bir insana veya insanlara secde ederek teşekkür edebilirisiniz.

Tuhaf mı?

Materyalist yazar, Müslümanlara bir -güya- virüsten bu kadar korktukları için “haydi şimdi sıra virüste onu da ilah edinsenize” dercesine edepsizce bir teklifte bulunuyor. Bilim adamına senin tapınman sana daha yakışır değil mi? (!)

Demek istedikleri virüsten korkmamızdan ötürü onu ilah edineceğimiz falan değil. Zaman İslama ve Müslümanlara hakaret zamanı değil mi? Güya aşı hazımsızlığımızı (!) dile getirmeye çalışıyorlar. İşte bu mantıksız mantığı ancak bir materyalist ortaya koyabilir. Sanki Müslümanlar ah hiç kimse bir aşı bulamasa da bizim de kulların işledikleri günahlar yüzünden onlara saldırma ve onları kınanma fırsatı elimizden alınmasa gibi, zalimce ve despotça bir söylemin hastası olduğumuz ima etmeye çalışıyor.

Materyalist otur Allah’ın dini İslamı yeniden öğren ve tevbe ederek Müslüman ol. İşte o zaman anlarsın sadece Korona virüsünün korkusundan değil, Allah’a iman ve İslam sevgisinden ve insanlık denen değeri yüceltmek için mi abdest alıp namaz kılıyormuşuz yoksa virus korkusundan mı? O zaman anlarsın namazın ve temziliğin ne demek olduğunu ve Allah’a iman edip temiz yaşamanın anlamını!

Haydi seni de İslam’ın saflarında kardeşimiz olarak görmeye davet ediyoruz ne dersin? İslam’a hakaret edip durma, vallahi yarın Allah oraya rahmetiyle baktığı zaman ne sen  ne de dünyadaki bütün materyalistler buna engel olamaz.

Yuri Gagarin’in (1934-1968) söylediği meşhur bir söz vardır. (aslında bu söz N.Khrushchev’e (1894-1971) aittir. Güya demişti ki: “’I looked and looked but I didn’t see God 1961veya (I flew into space, but didn’t see God )” “Uzaya çıktım baktım baktım ama tanrıyı görmedim” demişti. Bu söze ne denir? Her halde Ortodox asıllı olduğu için İsa’yı görmek istemiştir onu da görmeyince böyle demiştir diyesi geliyor insanın.

Masonların ürünü modernist materyalistler, zanlarınca bir sinek kanadı kadar da olsa fırsat bu fırsattır diye İslam ve Müslümanlara saldırarak onların imanını zaafa uğratırız diyorlar.

Biz hiç bir zaman da Korona vb virüsler ya da bakterilerin şifresinin vahiyde olduğunu iddia etmedik. Vahy bize, ancak kendi elimizle işlediklerimiz sebebiyle başımıza gelen şeylerin vukuunda, nasıl davranacağımızı bize söyler. Vahy’in bize söyleyiş tarzı ve tekliflerini biz Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) sünneti, sarih aklın ve ilmin ışığında ele alır benzer vakalara karşı tavrımızı öyle belirleriz. Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) karantina emri gibi. Buna ictihad denir. Bilimsel araştırmalar da ictihad alanındadır.

İslam’da ahlâk, ilim, ictihad, ibadet ve dua hep içiçedir. Dua aşı icat etmez ama Allah’a ve O’nun ikramına, yardımına imanı, O’ndan umut kesmemeyi ,acze düşmemeyi, insan olmayı, kul olmayı bize öğretir.

Allah’tan başka şifa veren de yoktur. İnsan , doğru olan bir tedavi yolu ve aracı bulduğu zaman İslam’da doğru olan bir işi yapmıştır. Çünkü bilimsel araştırmalar da yaklaşık benzer metodoloji dahilinde yapılır. Çünkü hastalıkları ve bununla ilgili semptomları kendisi üretmez, yaratma Allah’ın kudretindedir.

وَإِن يَمْسَسْكَ ٱللَّهُ بِضُرٍّۢ فَلَا كَاشِفَ لَهُۥٓ إِلَّا هُوَ ۖ وَإِن يَمْسَسْكَ بِخَيْرٍۢ فَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍۢ قَدِيرٌ

“ ve eğer Allah sana zararı olan bir şeyi uğratırsa -dokundurusa- O’ndan  başkası onun tedavi edilmesinin önünü açamaz. Ve eğer sana da bir hayrı dokundurursa O herşey gücü yetmeye kadirdir”  (En’am:17)

Müslüman, temel yaratma ile hayat içindeki yaratmaların birbirinden kategorik olarak farklı olmasına rağmen ilahî kudrette bir farklılık göstermediğine iman etmiştir.

( 3 )

Hastalığı yoktan var etmekle, şifayı yaratmak arasında da hiç bir fark yoktur. Hastalık halinde insanın mutsuz olup tedavi olunca da mutlu olması gibi. Hastalığın fiziksel bir tezahürü olduğu gibi mutluluğun da bir alameti vardır. Birisini elinizle tutabildiğiniz halde diğerini elle tutamaz ancak hissederiz. İşte bu elle tutamayıp fakat hissettiğmiz şeyi Allah yaratır. Zira hastalığı yaratmakla mutluluğu, şifayı yaratmak farklı farklı kudretlerin yaptığı şeyler değildir.

Hastalıklar karşısında karşımıza çıkan gerçeklik sadece hastalığın kendisi değildir. Bu hastalığın var olması bir var edilme sürecinden geçmiştir. Çünkü zamanın bunda doğrudan doğruya etkisi olmamakla beraber, zaman içinde olanın kimliğinin tesbiti süreç gerektirir.

Hastalık insan iradesi ve müdahalesi olmadan oluştuğu gibi, insan iradesiyle gelişebilir. Bilimin amacı hastalıkları tedavi etmektir, hastalık üretmek değil. Ancak deney amacıyla bazı hastalıklar, teknoloji sayesinde laboratuvar ortamında biyolojik olarak var olan materyallerden ve unsurlardan oluşturulabilir. 

Bilim adamı moleküller arasında akrabalık kurar, bunun ötesinde molekülleri ve atomu yaratan o değil, alemlerin Rabbi olan Allah’tır. Materyalistin böyle imanî bir hasleti yoktur, aslında o bilime Aristo’nun dediği gibi, yanlış bir bilgiyle inanıyordur. Korona virüs salgınının en yararlı yönü, insana kendi uydurduğu masala inanmaktan vazgeçmesi gerektiğini hatırlatmasıdır.

Henüz kimse harp ahlakı ve yasalarını bilmezken; İslam, “savaş hukuku”nu inşa etmiştir. Camilerde ve mescidlerde yasaklanan toplu dinî ibadetlerin dinlerin varlık nedenin sonu olduğunu iddia ediyor. Yani “üstün olan bir görünmez gücün korkusundan ona tapınma ihtiyacı dinleri doğurmuştur” iddiası içinde. Halbuki bu iddia  “ materyalizmin kurgusal teolojik masalı”ndan başka bir şey değildir. Dinin aslının bu korkuya dayandığını ve tanrı fikrinin böylece doğduğunu, dolayısıyla da bununla dinin makyajının bir kez daha döküldüğünü “mal bulmuş mağribi” edasıyla, keyifle anlatıyor. Bu materyalist, hangi mantıkla İslam’da tıbbî bir ilke olan karantina tedbirleriyle  “Erdoğan’ın sarayındaki namaz kılma tarzına” gönderi yaparak, namazla retorik ve gösteri diye alay ediyor?

Sonra küstahça böbürlenerek adeta muzaffer bir edayla (!); “Üzgünüm muhterem muhafazakârlar, COVID-19’un şifresi vahiylerde veya herhangi bir dinî metinde mahfuz değildir. Bir kez daha bilimin sıcacık tüyleri arasına sokulmak zorunda kalıyorsunuz” diyebilecek kadar basitleşip bayağılaşabiliyor.

Materyalist, İslam -Din-  sizin zannettiğiniz gibi, mitolojik bir masal değil, özellikle İslam yeryüzünde zulmün, sömürünün ve adaletsizliğin en büyük kırıcı gücüdür. Bunun içindir ki bilime tapanlar ve akıllarını tanrı edinenler ondan korkmaktalar.

Nato ve eskiden Varşova Paktı ve Komünist Çin bunun için İslam’dan korkuyorlardı ve onun yok edilmesi için en düşman oldukları devletlerle birlikte dünyayı zulümle ve kanla yönetmeyi, gerekirse Müslümanların tamamını kimyasal ve de biyolojik silahlarla yok etmeyi planlıyorlardı. Yalan mı?

Bizim kendi vatanımızda, İslam’ın vatanında ülkemizde; minarelerde ezan okumamız ve bu ülkede namaz kılıp bu ülkenin selameti için dua etmemiz onların ağırına gidiyor. Müslümanları da Müslüman olmayanları da Covid-19’un Allah’ın takdiri ve iradesi olmadan bu hale gelemeyeceği düşüncesine sevk etmiştir. Materyalistin de bu inanç zoruna gidiyor oradan İslam’a tüfek sıkmaya yelteniyor.

Biz ise (irtidat ehlini istisna edersek) Müslümanlar olarak bütün kainatı var eden Allah’a iman ediyoruz. Bütün materyalisler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Budistler kahrolsalar da. Sizler ise Çin’de, Avrupa’da ve Hindistan’da Müslümanlara yapılan zulümlere sessiz kalıyorsunuz. Bir fahişenin özgürlüğünü savunduğunuz kadar Suriye’deki milyonlarca insanın hakları aklınıza hiç gelmedi. Aksine Suriye’de bilime tapan Rus materyalizmi ve emperyalizminin yanındasınız. 

Bilimin ve teknolojinin sizlere yaptığını, Müslümanlar bin dörtyüz yıllık tarihlerinde kimseye yapmadılar. Evet Allah’a iman etmiyorsunuz bunu biliyoruz. Sizler, Allah’a duamıza dil uzatacağınıza, bilimi elinde şeytanî bir silah haline getiren devletlere (Rusya, Çin ABD, İsrail, Fransa vs.) nasıl korkunuzdan ibadet ediyorsunuz ve bunun için onların zulümlerini görmezden geliyorsunuz. Zalim sadece emperyalist Amerika değil herhalde.

Bilime inandığını söyleyen bütün laik ideolojiler, Fransız devriminin ve -derin Siyonizm’-in, Yahudi aklının birer ürünü. Bilim etiği denen şeye ve BM sözleşmesine rağmen, bilimsel rekabetler laikleri, liberalleri ve materyalistleri birbirine düşman ediyor!

Şimdi söyleyin bakalım, bu virüs savaşının arkasında İslam mı var? Tapındığınız ve toplumları ahlaksızlaştıran ve insanlık için bir ölüm silahı haline gelen bilim mi?

Evet bizim Allah’a (hamd, şükr, iyi olma, merhamet etme, ahlaklı olma, düşmanımıza bile adaletle muamele etme, esirin haklarını gözetme, infak etme, iyiliğe de kötülüğe de kişisel alanlarda iyilikle karşılık verme, küçüklere, yaşlılara ve kadınlara şefkatle davranma ve hiç bir şeyi O’na şirk koşmadan ve O’na tevhid üzere ibadet edip dünyadaki bütün zalimlerin sonunu getirinceye kadar onlarla savaşma) gibi bir borcumuz var. Hırsızın ise ev sahibine borcu olmazmış!

Materyalist zırvalamaya devam ederek , muhafazakârların  “bundan sonra akıldan nasıl niyaz edecekleri” nden dem vuruyor. Müslümanlar “niyaz” etmez “salatı ikame ederler” yani namaz dediğimiz ibadet.

Müslümanları “hacıyatmaz” diye edebsizce ve adi bir nitelemeyle niteleyip Müslümanların -haşâ- imanı terkedip hemencecik materyalist olacakları kehanetinde bulunuyor.

Mürtedlerin; “…ben önceleri Müslümandım o dinde mutlu olamadım şimdi de Hıristiyan oldum” demesi gibi bir hezeyana kapılacaklarını kurguluyor. Müslüman, asla kafir olmaz, “kafirlemiş birisi” ancak materyalist olur. Yani İslam’dan materyalizme geçiş yapar fakat önce mürted olmuştur sonra materyalist. 

Materyalist yazarın Müslümanları itham etmek istediği bir diğer çürük iddia ise, bizi cümleten muhafazkârmış gibi görmesidir. Biz Müslümanız ve hiç kimse bizi muhafazakâr olarak adlandıramaz. Kendilerine Muhafazkar diyenler utansın. Onlar İslam’ı ve Müslümanları bağlamaz.

Materyalist yazarın biraz edebi olsa ve insana farklı bir düşünce de bile olsa saygısı olsa, Müslümana “hacıyatmaz” gibi ayak taifelerinin sıfatlarını onlara yamayamazdı. Bizim de hiciv içeren ibarelerimiz yazarın kendisine mübah gördüğü bazı ifadeleri hak ettiği için kullanmaktan başka bir şey değildir. Unutmayın, Müslümana Kuran ve Sünnet üzere olan amellerinden ötürü hakaret eden İslam’a hakaret etmiştir.

Müslümanlar bugüne kadar asla kafirler kadar acımasız ve materyalistler kadar vicdansız olmadılar. Sahip olduğunuz tüm edebi değerler, ahlâk ve hümanist değerler dinlerden çalmadır, haydi dinlerden (din esaslı şeriatler) çaldığınızı geri verin.

Müslüman gayrimüslim de olsa bütün insanların barış içinde birbirlerine anlayış gösterdikten sonra; 1) canlarından 2) ırzlarınndan 3) akıllarından 4) mallarından ve                             5) inançlarından sorumludur.

İslam -gayr-i müslimler belli şartları yerine getirdikten sonra -“zimmet ahdi” bu beş ilkeyi teminat altına alır ve Tevhid dinine savaş açmadıkları ve insanların hukununa (yukarıdaki beş ilke de dahil) zarar vermedikleri sürece, onlara güven verir ve onları korur.                              

Bugün bu ülkeyi kendilerine vatan olarak bırakan Müslümanlara; yani kendi Müslüman dedelerine ve onların dinine düşmanlık eden materyalistler, ancak zavallı ve sefihtirler. Çünkü İslam’a düşman olmalarına rağmen, Müslümanların vatanını kendilerine vatan görüp oranın asli milletine (İslam Ümmetinden olanlara) düşman gözüyle bakıyorlar.

İşte bunlar İslam’a da bu toprakların İslamî kimliğine de düşmandırlar, ellerine fırsat ve güç geçse, tıpkı Nusayrî (Karmatilerin soyu)  Hafız el-Esed ve oğlu gibi bu toprakları kana bıulayacaklar ve bütün İslamî eserleri yerle bir edeceklerdir. Bunun için biz Esed ailesi ve onlara destek olanların İsrail’e ve Siyonizm’e hizmet ettiklerini ve onlara vekaleten Müslümanlarla savaştıklarını yıllardır yazıyoruz.

Camilerin veba vb. bulaşıcı hastalıklarda kapatılmasının sadece aklın değil, Allah’ın Rasulü’nün bir emri olduğunu bilmeyen sefalet taciri materyalistler, sanıyorlar ki; Müslümanlar, Allah’ın gücüne imanın artık bir anlamı kalmadığı vesvesesine kapılacaklar. Dahası, güçlerinin yetmediği bir virüsle başbaşa aciz bıraktığı (!) için Allah’a ibadeti ve duayı terkedip adeta Korona virüse ibadet edeceklermiş! 

Bu ifadelerin sahibi gerçekten bu edebsizce tabirleri kullanmada kendisini zaptedemiyor  ve hakarette haddini aşıp hezeyan kusuyor. Bu gibi felaketlerde sizin küfrünüzün artması gibi, bizim de imanımız artar ve Allah’ın azametini daha iyi görürüz. O Allah ki, istediği zaman; sizin Nemrut’unuzu ve Firavun’unuzu isterse bir sinekle ve çekirgeyle, dilerse bit salgını ve kurbağa istilasıyla helak ettiği gibi, dilerse bir tek virüsle dilediği kadar canlıyı yok edebilir. Dilerse dağları başlarınıza yıkar, yerleri ayaklarınız altında çatır çatır yarar ve onlarca metre yüksekliğinde dalgaları üzerinize gönderir ve siz de buna asla güç yetiremezsiniz.

Kur’an’ın Mekkeli müşriklerin şahsında bütün insanlığa seslenişini dinleyin:

وَإِذَا مَسَّكُمُ الْضُّرُّ فِي الْبَحْرِ ضَلَّ مَن تَدْعُونَ إِلاَّ إِيَّاهُ فَلَمَّا نَجَّاكُمْ إِلَى الْبَرِّ أَعْرَضْتُمْ وَكَانَ الإِنْسَانُ كَفُوراً {67} أَفَأَمِنتُمْ أَن يَخْسِفَ بِكُمْ جَانِبَ الْبَرِّ أَوْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِباً ثُمَّ لاَ تَجِدُواْ لَكُمْ وَكِيلاً {68} أَمْ أَمِنتُمْ أَن يُعِيدَكُمْ فِيهِ تَارَةً أُخْرَى فَيُرْسِلَ عَلَيْكُمْ قَاصِفا مِّنَ الرِّيحِ فَيُغْرِقَكُم بِمَا كَفَرْتُمْ ثُمَّ لاَ تَجِدُواْ لَكُمْ عَلَيْنَا بِهِ تَبِيعاً {69}

         “Denizde size başınıza bir zarar gelip sizi yakalayınca kendilerine dua edip ibadet ettiğiniz- sahte ilahlarınız- ancak Allah müstesna kaybolup giderler. Sonra Allah sizi karaya ulaştırıp kurtarınca da Allah’tan yüz çevirirsiniz. İnsan gerçekten çok nankördür. Eğer O, yeryüzünün her hangi bir sahilinde sizi yerle bir edecek veya üzerinize çok şiddetli bir rüzgar gönderecek olursa buna karşı herhangi bir güvenceniz mi var? Sonra da bizden başka tevekkül edeceğiniz kimse bulamamazsınız.

           Yoksa onun sizi tekrar o sahile bir kez daha döndürüp üzerinize yeryüzünde ne varsa önüne katıp sizi kırıp geçirecek olan bir rüzgar gönderip sizi kafir yapan şeyler yüzünden sizi yeniden denizin dibine sokup boğacak olsa, sizin intikamınızı bizden alacak kimse bulamayacaksınız?”   (İsra 67-69)

Bize bilime tapınıp camileri bilim tapınağına çevirmemizi teklif eden materyalist yazar, buyursun güzelce bir abdest alıp Müslüman olsun ve bugüne kadar işlediği günahlardan tevbe etsin. 

Bir gün mutlaka, Rabbimizin yarattığı ölümün eşiğine geleceksin ve senin tapındığın bilim, seni ölümün pençesinden kurtaramayacak. Bunun içindir ki Müslüman ölümü Allah’a kavuşmak ve gerçek olan diğer bir hayata göçüş olarak bilir ve böyle iman eder ve kendisinin polisi, kendisinin hakimi ve savcısı olur. İnsanları kendi nefsinin şerrinden emin kılar.

Materyalist de bir bakıma ahlâk sahibidir ama bunu nereden aldığını, hangi matematik formülünden ya da denkleminden veya biyolojik teori ve geometrik denklemden aldığını ispat etmelidir. Sakın felsefeye başvurmaya kalkışmayın, zira felsefe de Mezaoptamya ve kadim şarkın vahiy mirasından esinlenmiştir.

Matematik, biyoloji, geometri, tıp, eczacılık vb. ilimlerin tamamı, Allah’ın arıya vahyetmesi gibi insan aklına ilhamıdır. İstanbul’un Hicret’ten sekizyüz yıl sonra (1453) Müslümanlar tarafından fethedileceğini, Roma’nın İtalya’nın İslam’ı kabul edeceğini söyleyen Allah’ın Rasulü mü, matematik mi? Ama biz herşeye rağmen sekiz yüz yıl yılmadan cihad ettik ve biz İstanbul’u fethettik. 

Ne buyurursunuz, yoksa siz de “Zulüm 1453’te  başladı” diyenler gibi Bizans özlemi içinde olanlardan mısınız?

Akıl, Allah’ın kulları üzerinde vahiyden sonraki en büyük hücceti ve şahididir. Biz aklın Allah’ı tanımasının onun için en hayırlısı olduğuna iman ediyoruz. Çünkü hayat sadece fizik, kimya, biyoloji, anrtopoloji gibi bilimlerin belirlediği bir şey olmadığı gibi, var olması da bu bilimlerin hiç birisinin ürünü değildir.

Materyalist yazar rasyonaliteden söz ediyor da, hiç aklı ve tabiatı kimin yarattığından ve var ettiğinden söz etmiyor. Müslümanlarla sefihçe alay edeceğine, dürüst olsun ve önce kendisi aşının mucidini tanrılaştırsın. Materyalizmi savunan kesimler Kovid-19 aşısının mucidine tapınsınlar niye biz tapınalım ki?

Zalimlerin ve bilime tapınan materyalistlerin, pragmatislerin, kapitalistlerin ve faşistlerin ürettikleri silahların en acımasız şekilde kullanıldığı I. ve II. Dünya savaşları insanlığa nelere mal oldu? Bilimi kutsayanlar bunun üzerinde bir düşünsünler ve cevabını versinler. Sonra siz nereden biliyorsunuz bu virüsün bilim adamı dediğiniz bir kısım bilim insanları tarafından, yine aynı bilim adamları tarafından aşısı bulunması planlanmış bir biyolojik, ekonomik ve emperyal bir işgal savaşı denemeleri olmadığını?

Oturun bunun üzerine kafa yorun da kendi insanınıza bir hayrınız dokunsun eğer dürüst ve doğruysanız. Virüsten korktukları için Millet  Camii’nde insanların mesafeli namaz kılmalarını “Virüs korkusundan böyle yapıyorlardı, dün de zaten tanrıya aynı korkuyla yalvarıyorlardı.” dediğin adamlar, yüz yıldır bu ülkeyi Batıya köle etmek isteyen ve savunmasını İsrail’le Nato’ya emanet etmiş korkak siyasetçilerin yapamadığı ve laiklerin rüyalarında göremeyecekleri silahları üretiyorlar – her ne kadar AKP hükümetini bir çok konuda eleştiryorsam da bunu söylemek kimse için asla zül değildir- Akdeniz’de adım atmaya yüreklerinin basmadığı girişimlerde bulunuyorlar.

Evet MÜSLÜMANLAR -diyor ve büyük haflerle yazıyorum- henüz çok gerilerdeler (!) kimseyi imha edecek kitle imha silahları üretemediler (!) -Pakistan hariç- hiç bir ülkeyi zaptedip kadınlarını ve çocuklarını acımasızca yakıp öldürmediler. Esed’in, Hitlerin, Stalin’nin ve Mao’nun yaptığı gibi. Firavun’u ve diğerlerini burada saymaya ne hacet var? 

Modernizm’in de insanlığa ne sunduğunu gördük. Emperyal ve sömürgeci güçler altı yüzyıldır yeryüzünü kana bulamaya doymadılar. Amerika’da Avrupalıların öldürdükleri insanların saysı 80 ile 100 milyon arası.

Müslümanların tarihinde böyle kanlı bir sayfayı asla bulamazsınız. Müslümanların savaşları; ya küffara (Allah’a başkaldıran ve insanlara zılmedenlere) karşı  ya da İslam’ı engellemeye çalışanlar ya da bağilere karşı olmuştur. Sultanların ve kimi idarelerin işledikleri zulüm doğrudan İslam’ın hukuku ve fıkhının eseri değildir.

Materyalist yazar “İslam’ın dogma olduğundan söz ediyor. Peki ya Materyalizm, Sosyalizm ve Komünizm? Materyalist dürüstçe kendisine şunları sormalı: Kendisinin olmayan ve varlığında esamesi bile anılmayacak bir zerre mesabesinde ve yokluğa mahkum iken; nasıl oluyor da bu alemleri var edeni, yaratanı ve ihtiyaç duyacağı bütün rızkı yeryüzünde yaratanı, hasılı içinde nefes alıp verdiği bu hayatı var eden kim? 

Akla karşı en büyük cinayet; akıl adına Allah’ı inkâr etmek ve kendisinin kainattaki                               –yeri, ne kadarsa- cürmüne bakmadan akla hıyanet edip ona tuzak kurmaktır. Peki, akla ibadeti meşru gören doğrusu bütün materyalist ideolojilerin kökü olan Hümanizm’in de bir dogma olduğunu neden görmüyoruz? Peki aklın hem kapitalizmi hem liberalizmi hem komünizmi hem hümanizmi kendisine uygun görmesinin doğru ve yanılmaz bir ölçü olduğunu bize kim söyleyecek? Aklın bu çelişkilerini nasıl akla mal edeceğiz? Bunu sadece Marksist bir diyalektikle çözebilir miyiz? Aklın bu farklı tezahürlerinin adı nedir acaba? Oysaki akıl ve madde ikilisi bunun yanında bir de ruh ve nefis var.

Varlığını bir hiçe bağlayan materyalist, dogmadan söz ederken, on kez düşünmeli ve sonra İslam’ın ne olup olmadığını konuşmalı. Halbuki yeryüzündeki bütün ideolojiler birer dogmadır.

Müslümanlara; “ …günahlarınla iyi günler geçirmesi” ni dileyen materyalist, önce kendi günahlarını hatırlasın tabii ki günah denen bir olguya inanıyorsa. Onun inkârı ve Allah’a karşı azgınlığı, evren dediği kainatı bir “tesadüf”ün ya da “hiç” in var ettiğini söylemesine rağmen aklın yaratcısının doğa olduğunu, akla zulmederek, nasıl iddia edebilir? 

Müslüman, hiçbir kimseye ve şeye ihtiyacı olmayan, kuvveti ve azameti asla kahredilemeyen, iradesine ve yaratışına benzeyen ve tek bir zerreyi dahi yaratabilecek birilerinin olmadığını, göklerde ve yerlerde, O’ndan başka bir ilahın ve Rabbin olmadığını bilir. Kainatın hakikatını görerek ve kainatın bize söylediği gerçekliğe iman ederek Allah’ın varlığından söz eder.

Diğer bir ifadeyle Müslüman, aklın tabiatının ve bizde var edişilinin sebep ve hikmetini bilerek iman eder. Mülhid ya da kafir neye iman ediyor?  Başıboşluğa, tesadüfe ve ardı arkası gelmeyen teorilere ve ispatı yaratılışın başına gitmeyi gerektiren temelsiz iddialara.

Son olarak İslam’ı tahkir etmeye çalışan materyalist yazara denecek olan söz; inkârınızla ve yüreklerinizdeki kininizle ölün!

Unutmayın, ölüm sizin için Allah’ın en büyük intikamı ve karşı konulamaz kahhar bir ayeti olarak size yeter.

O gün geldiğinde bir hiç olacaksınız ve ölümün korkusundan belki de altınıza edeceksiniz. Müslümanların tamamını kasdederek ” günahlarınla iyi günler geçirmen dileğiyle” diyen ölçüsüz mayeryaliste yani Allah’a karşı küfürle başkaldıran yazara diyeceğimiz söz ne olmalı acaba? 

 “Haydi sen de materyalizmle Allah’ı inkâr etmen ve O’nun diniyle alay etme günahınla -küfrünle- cehennemin en esfelinde sana takdir edildiği kadar yanman dileğimizle” diyelim mi?

Yok yok öyle demek hiç kimseye bir hayır ve yarar sağlamaz. Allah’tan dileğimiz bu sözleri yazan parmaklarının bir gün imanla kelime-i şahadeti yazmasıdır.

Yoksa “DİN GÜNÜ”nde, şöyle diyenlerden olmandan korkarız.

“O gün kafir: “Ah, keşke ben toprak olsaydım!” diyecek.

Mehmet Emin Akın

04. 04.2020   

Bir cevap yazın