Kısa Kısa Nasihatlar

Abdullah İbn Mes’ud (radiyallahu anhu) derdi ki:

” Ey insanlar..! Sizden kim bir sünneti -yolu- izleyecekse, ölenlerin yolunu izlesin. Zira hayatta olanların fitneye uğramasından emin olunmaz. Onlar Allah’ın Rasul’ünün (salallahu aleyhi ve sellem) ashabıdır.Onlar; bu ümmetin kalben en temiz olanları,ilmen en derin olanları ve yapmacıklıkta en az olanlarıydı.

Onlar öyle bir kavimdi ki; Allah, onları Rasulü’nün(salallahu aleyhi ve sellem)dostluğu ve dininin ikame edilmesi için seçti ve onları kendilerinden sonra  gelenlere üstün kıldı. Öyleyse siz de onların faziletlerini bilin ve onların izine uyun onların ahlaklarından ve üzerinde oldukları dine güç yetirebildiğiniz kadar uyun! Bilin ki onlar dosdoğru bir hidayet üzereydiler..

İbn Abdilber, Camiu Beyani’l-İlmi ve Fadlihi:c.2,s.97

İbn Teymiyye, Der’u Tearudi’l-Akli ve’n-Nakl:c.5,s.69


Şam ulemasından Cemaluddin el-Kâsımî (Ö.1332/1914) mevzu hadislerin intişarı hakkında üzüntüsünü şöyle seslendiriyordu:

“İnsanın üzüntüsünü kaçınılmaz hale getiren şeylerin başında; mevzu, münker ve bâtıl haberlerin, kitaplarda yaygın bir biçimde ortaya çıkması, sonrakilerin bunu öncekilerden -gelişigüzel- rivayet etmesi, va’z ve irşad kitaplarının, hatiplerin hutbelerinin bununla dolu olmasıdır. Hatta öyle ki, hatiplerimizin arasında çok yaygın olarak elden ele dolaşan divanlar-dan herhangi birine göz attığınız zaman, bunların her birinde Allah’ın Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem) adına uydurulmuş ve -insanı- hayretlere dü-şüren çirkin yalanları görürsünüz. Bunun da yegâne sebebi, hadis âlimle-rinin azalıp gitmesi, kaybolmaları ve zamanımızın ehlinin hadise önem vermemesidir.[1]

[1]      Muhammed Cemaluddin el-Kâsımî, Kavaidu’t-Tahdis: s.162, Daru’n-Nefais 1987


Bir adam el-Hasen el-Basrî’ye sordu:

“Ey Said’in babası biliyor musun köpeğin sahibinin ecrinden her gün bir kirat eksiltilmesinin sebebi nedir? Dedi ki: Evet.  Müslümanı korkutması sebebiyle”

Ebu Bekr el-Mervezî, Ehbaru’ş-Şuyuh ve Ahlakuhum:s.178


Muhammed İbn Sirin derdi ki:

“ Vali seni kendisine Kur’an okumanı istese dahi, asla onun ayağına gitme”

Yunus İbn Ubeyd derdi ki:

“ Üç kişiyle oturmayı hiç sevmiyorum:

Kendisiyle oturmayı sevmediğim yönetici (Emîr) Velev ki bana Kur’an’da bir sure okumamı istese dahi. Bana mahrem olmayan bir kadınla oturmak ve ne de bid’at ehliyle oturmayı istemem.”

Ebu Bekr el-Mervezî, Ehbaru’ş-Şuyuh ve Ahlakuhum:s.66


Te’vîl: İbn Kayyim el-Cevziyye

…Bu cümleden  olarak, Nasslarda varid olanla, Sünnet’in getirmiş olduğuna mutabık olan te’vil sahih olan te’vildir. Nassların delalet ettiğine ve Sünnetin getirmiş olduğuna muhalif olan te’vîll fasid olan te’vîldir. Bunda; “emr” ike haber” babı konusu arasında bir fark yoktur.
Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve  sellem) getirdiğine muvafık olan her te’vîl kabul edilebilir olan te’vîldir. Buna muhalif olan ise, reddedilecek olandır.

İbn Kayyim el-Cevziyye, es-Savâik el-Mursel


Facir alim ve cahil abidin fitnesi: İbn Kayyim el-Cevziyye

Süfyan İbn Uyeyne (rahimehullah) derdi ki:
Facir alimin fitnesinden ve cahil abidin fitnesinden kendinizi  sakının!
Zira bu iksiin fitnesi bütün insnalr için fitnedir:
Birisi celi ile insanları ilimden ve onun gereklerinden alıkoyar, diğeri de limden dalalt ve sapkınlıktan sonra fücüra dave teder.

İbn Kayyim el-Cevziyye, el-Fevâid:s.102


Dünyayı seven alimler

“İlim ehlinden jim ahireti sevecekken dünyayı severse, mutlaka Allah’ın dini hakkında fetvalarında ve O’nun haber verdikleri hakkında HAK OLMAYANI söyleyecektir.

İbn Kayyim El-Cevziyye  EL-FEVÂİD:s.100


Hikmet ve ma’rifet ehli: İbn Kayyim el-Cevziyye

“Sanma ki marifet ve hikmet sahibi görünen her kişi marifet ve hikmet ehlidir.
Gerçek ma’rifet ve hikmet ehli; kalplerini, hevalarını öldürerek ihya edenlerdir .
Fakat kalbini öldüren ve hevasını ihya eden kimseler ise, ma’rifet ve hikmet onların dillerinden uzaktır.
Bil ki; kalbin harabı; kendini emin görmekten (iman üzere sanmak ve cehennem azabından kurtulduğunu zannetmek) gaflettendir, kalbin imarı ise, Allah’tan korkmakta ve zikrdedir.
Kalpler; dünya sofrasından kalkmada zühd gösterebilirse, ahiret sofrasına  bu davetin ehlini arasında kendine bir yer edinir. Fakat, eğer kendisini dünya sofrası ve ehli arasında oturtursa ahiret sofrasında kendisine oturacak yer bulamaz.”

İbn Kayyim el-Cevziyye, el-Fevâid:s.98


Kötülük İşleyen Alimler I: İbn Kayyim el-Cevziyye

İbn Kayyim el-Cevziyye (rahimehullah) diyor ki:
“Kötülük işleyen alimler; cennet kapısında oturup insanları ”sözleri” yle cennete çağırıyorlarken, amelleriyle de cehenneme çağırıyorlar.
Sözleri ; gir haydi cennete dediğinde, onların amelleri de der ki: Sakın onları dinlemeyin.Eğer kendisine davet ettikleri şey gerçek olsaydı, onlar ilk önce çağırdıklarına kendileri uyardı. Onlar zahirde doğru olana davet ediciler gibi görünürlerken, gerçekte ise yol kesen eşkiyadırlar.”

İbn Kayyim el-Cevziyye, el-Fevâid:s.61


el-Hasen el-Basrî (rahmetullahi aleyhi) diyordu ki:

” Alimlerimiz derlerdi ki: Dil ile kalbin, batın ile zahirin ve çıkış ile girişin farklılığı nifaktır derlerdi.”
İbn Batta el-Ukburî, el-İnâbe:c.2,s.69(910


Ebu Mes’ud (radiyallahu anhu) Huzeyfe’yi hasta yatağında ziyaret etti ve ona dedi ki:

“Bize vasiyette bulunur musun? Huzeyfe de dedi ki: Bilirmisin gerçek dalalet; eskiden münker gördüğünü sonradan ma’ruf görmen, önceden ma’ruf gördüğünü de sonradan münker  görmendir. Sakın sen sen ol, dinde renkten renge girme. Zira Allah’ın dini birdir.”

İbn Batta el-Ukburî, el-İbâne:c.2,s.504 (572)


Talk İbn Habib (rahmetullahi aleyhi) derdi ki::

” Takva: Allah’ın nuru üzere Allah’a itaat olan amelle amel etmen, bunda Allah’ın vereceği ecri arzu etmen ve Allah’ın nuru üzere Allah’a isyan etmekten kaçınman ve Allah’ın ikabından- azabından- korkmandır”

Muhammed İbn Halife İbn Ali et-Temimi, Hukuku’n-Nebi:c.1,s.257


Ömer İbnu’l-Hattab (radiyallahu anhu) derdi ki: “Üç şey zamanı [Müslümanları hayatını] ifsad eder:

Sapkın Dini önderler, münafıkın Kur’an’la insanlara karşı Kur’a’n’la mücadele etmesi halbuki Kur’an haktır.. bir de alimin zellesi.”

İbn Kayyim el-Cevziyye, İ’lamu’l-Muvakiin:c.2,s.192


el-Hasen Basri (rahmetullahi aleyhi) derdi ki:

“Bid’at sahibi ne kadar namaz ve oruç tutmada gayret etse de o ancak bununla Allah’tan daha uzaklaşır”

İbn Vaddah, el-Baidau ve’n-Nehyu Anha:s.27


Abdullah İbnu’l-Mubarek (rahmetullahi aleyhi) derdi ki:

“İsnad DİN’dendir. Eğer İsnad [Hadisi ravisine nisbet etmek] olmasaydı dileyen dilediğini söylerdi.Bizimle kendilerinden hadis aldığımız kimseler arasında direkeler vardır [köprüler ]  vardır”


Ahmed İbn hanbel (rahmetullahi aleyhi) derdi ki:
” Bizim nezdimizde Sünnetin usulü:
Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) ve ashabının üzere oldukarı şey,
onlara uymak, bid’atları terketmek zira her bid’at dalalettir.
Tartışmaları terketmek ve heva ehli ile oturmamak. Dinde Mira’yı (batıl yolla haklı çıkmak için tartışmak) cidalı ve Dinde biribirine düşman olmayı terketmektir
Bizim nezdimizde SÜNNET; Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) âsarına uymaktır. SÜNNET, KUR’AN’ı tefsir eder. SÜNNET, KURAN’ın delilleridir. SÜNNET’te kıyas yoktur. Sünnete karşı bir başka şey örnek olarak zikredilemez. Sünnet mücerred olarak ne akıllarla ve ne de heva ile anlaşılır; Sünnet ancak “ittiba” ile ve hevayı terk ile anlaşılır”

el-Lalekaî, Şerhu İtkadi Ehli’s-Sunneti ve’l-Cemaa:c1,s.156)


Allah’ın Rasulü’nden (sallallahu aleyhi ve sellem) Ebu Hureyre(radiyallahu anhu) rivayet ediyor:

” Muhammed’in nefsi elinde olan [Allah’a] kasem de bulunurum ki, bu ümmetten (Araplar) Yahudi ve Nasrani hiç bir kimse olmasın ki benimle gönderildine  iman etmeden ölsün de, o cehennemin ashabından olmasın..”
Müslim, Sahih: Kitabu’l-İman: Babu Vucibi’l-İmani Birisaleti Muhammedin (1/93)


Ömer İbnu’l-Hattab (radiyallahu anhu)derdi ki:
” İslam’ın düğümleri düğüm düğüm çözülecektir; İslamda cahiliyye’yi bilmeyen bir nesilyetiştiğinde..”

Bugün birçok cahili düşünceyi Müslümanlar arasında yayanlar; ne yazık ki, cahiliyyeye yeniden dönüşün önünde en büyük engel olarak, Allah’ın Rasulü’nden (sallallahu aleyhi ve sellem) miras aldıkları “akide”yi ve “ilm”i aldıkları gibi iletmelerine rağmen, çağdaş Cailiyye”yi inşa etmek için sahabe’yi görenler bunu İslamî demokratik çoğulculuk (!) adı altında Kur’an’a ve İslama “liberal” bir yaklaşımla sergilemektedirler.


Süfyan es-Sevrî (rh.a) Allah’ın Sıfatlarının nasıl tefsir edilmesi gerektiğini bize öğretiyor.
«كل ما وصف الله به نفسه في كتابه فتفسيره تلاوته والسكوت عنه.»

 Allah’ın kitabında kendisini vasfettiği her şeyin -olduğu gibi- okunuşu ve hakkında sükût etmek onun tefsiridir ”

ed-Darekutnî, Kitabu’s-Sıfat:s.70

el-Lalekâî,Şerhu İ’tikadu Ehli’s-Sunneti ve’l-Cemaa: c.3,s.431

Dekâiku’l-İşârât:s.311


Malik İbn Dinar’dan Kendisine Mürai diyen adama büyük ders

Adamın birisi Malik İbn Dinar’a;

“ Ey murai –riyakar adam-dedi”

Malik İbn Dinar da adama; “Ne zaman adımı öğrendin? Bugüne kadar senden başka kimse adımı bilmiyordu..” diye cevap verdi.


İmam ez-Zehebî derdi ki:

“ Biliyor musun faydalı ilim nedir? O; Allah’tan inen Kur’an ve Rasulullah’ın  (sallallahu aleyhi ve sellem ) söz[üyle] ve amel[iyle]olarak tefsir ettiği ve kendisinden alıkoymadığıdır.

Siyeru A’lami’n-Nubela:c.19,s.430


Abdullah İbn Busr (radiyallahu anhu) anlatıyor:

“Eskiden denilirdi ki [tabii ki bu  sahabe ve selefin sözüydü]: Sen yirmi kişiyi bulan bir toplulukta oturduğunda veya daha az ya da daha çok; ve yüzlerinde gözlerini gezdirdiğinde içlerinde Allah’tan korkan bir kimse görmüyorsan, bil ki dinin emri çok incelmiştir.”

el-Beyhâkî, Şuâbu’l-İman: 9077,9078


Bir adam Davud (rahimehullah) et-Taî’ye dedi ki :

Bana bir tavsiyede bulunurmusunuz! O da ona dedi ki: Takva ehli insanlarla dostluk et; zira onlar sana dünyada yükleri en az ve faydaları en çok olanlardır.


Abdullah İbn Mes’ud (radiyallahu anhu) derdi ki:

“Bir kardeşimizi uzun süre göremeyince onun evine giderdik; eğer hasta ise bu onun için ziyaret sayılırdı. Eğer bir işi varsa bu ona yardım olurdu.”


Velid İbn Ma’n el-Mevsilî

Yarını ecelinden sayan bir kimse, Emellerinde cahilce hayal kurup yaşarsa, Vallahi ölümle kötü bir dostluk yapmıştır,  Salih olan amellerinden bir şey sunmamışsa

el-Hatîb el-Bağdadî, el-Mutehabu Min Kitabi’z-Zuhdi ve ‘r-Rekâik:s.60


Yayha İbn Muaz derdi ki:

“ Bir kalpte Allah’tan agyrısına dayanıp husur bulma varsa, o kalbe “yakîn”in girmesi mümkün değildir. Bir kalpte Allah’ın hoşlanmadığı bir şey varsa oraya nurun girmesi mümkün değildir.

el-Hatîb el-Bağdadî, el-Mutehabu Min Kitabi’z-Zuhdi ve ‘r-Rekâik:s.60


Abdullah İbn Yezid diyor ki:  “Bir adam Abdullah İbn Abbas’a kötü söz söyledi.

İbn Abbas (radiyallahu anhuma) da bu adama cevaben dedi ki: “Sen bana kötü söz söylüyorsun ama bilesin ki ben de şu ‘üç haslet’ var;

Müslümanlardan bir yöneticinin verdiği adil bir hükmü kim olursa olsun ve nerede bu hükmü verirse versin bu duyunca ben onu seviyorum. Belki de ben ömrün oldukçada ona bu güzel hükmünden ötürü bir güzel karşılık veremeyeceğim.

Ve ben yine; Müslümanların memleketlerinde herhangi bir memlekete yağmur yağdığını duyduğumda, orada ne güdülen bir koyunum ve hayvanım olduğu halde buna -çok-seviniyorum.

Ve ben yine Allah’ın kitabını okurken ilmine vakıf olduğum hiçbir ayet olmuş olmasın ki Müslümanların hepsinin bu ilmi bildiğim gibi bilmiş olmalarını olmasını istemiş olmayayım.”

el-Beyhakî, Şuâbu’l-İmân:11137


Amr İbn Anbese (radiyallahu anhu) rivayet ediyor:

قَالَ : أَتَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقُلْتُ : وما الإسلام قال طيب الكلام وإطعام الطعام قال قلت ما الإيمان قال الصبر والسماحة قال قلت فأي الإيمان أفضل قال من سلم المسلمون من لسانه ويده قال قلت أي الإيمان أفضل قال الخلق الحسن.

Allah’ın Rasulü’ne (sallallahu aleyhi ve sellem) geldim ve şöyle sordum: “Bu işte sana kim uydu?

Dedi ki: Bir hür adam ve bir de köle.

İslam nedir? Temiz söz ve yemek yedirmek.

Peki, İman nedir dedim? Dedi ki: Sabır ve müsamaha.

Dedim ki: Hangi İslam daha faziletlidir?

Dedi ki: Müslümanların dilinden ve elinden selamette olduğu [kimsenin İslamı]

Dedim ki. Hangi İman daha faziletlidir? Dedi ki: Güzel ahlak.”

el-Beyhakî, Şuâbu’l-İman: 8015, Ahmed İbn Hanbel,Müsned:16570,16577, Musned

İbn Ebi Şeybe:755,757, Musned Abd İbn Humeyd:297,300


Abdullah İbn Mes’ud (ra) Allah’ın Rasulünden (sallallahu aleyhi ve sellem)den rivayet ediyor:

“Gerçek o ki; İslam garip başladı ve garip olarak geri dönecek tıpkı ilk kez başladığı gibi.” Denildi ki: Ey Allah’ın Rasulü; Kim bu guraba (garipler)? Dedi ki. Her kabileden çekilip gelmiş olanlar”

İbn Mace, Kitabu’l-Fiten: 3988

Abdullah İbn Amr (ra) rivaye t ediyor:

”Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) bir gün dedi ki:

“”Müjdeler olsun o gariplere! Denildi k;i Ey Allah’ın Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem); garipler kim? Kalabalıkların çok oldukları bir zamanda çok az olan salih insanlardır. Onlara karşı gelip isyan edenler onlara itaat edenlerden daha azdır.”

Ahmed İbn Hanbel:c.2/177


Cuneyd el-Bağdadî şöyle derdi:

“Sen, yalan söyleyip de kesinlikle kurtulacağını bildiğin bir durumda -dahi- doğru söylemedikçe sadıklardan olamazsın!”

el-Hatîb el-Bağdadî, el-Mutehabu Mine’z-Zuhdi ve’r-Rekâik:s.115


Bekr İbn Ebi Zeyd diyor ki;  “Sakın (ilimde) bir tek karışın sahibi olma! Eskiden denilmiştir ki: ilim üç karıştır:

İlk karışa girip orada duran tekebbürde bulunmuştur.

İkinci karışa  giren mütevazı’ olmuştur.

Üçüncü karışa giren, hiçbir ilme sahip olmadığını anlamıştır.”


İbn Akîl derdi ki:
“Zamanındaki insanların ne kadar Müslüman olup olmadıklarını bilmek istiyorsan; onların camilerin kapılarında itişip kakışmalarına ve vakfede lebbeyk seslerine bakma, onların Şeriat’ın düşmanlarına yakınlık gösterip göstermediklerine bakınız!”


el-Hasen el-Basri (rh.a) derdi ki:
“Öncekiler derlerdi ki: Müminin dili kalbinin gerisindedir; herhangi bir şeyi söylemek istediğinde; kalbiyle tefekkür ve tedebbür ettikten sonra söyleyeceğini konuşur.
Münafıkın dili ise, kalbinden öncedir; içinden bir şeyi söylemek ya da yapmak istediğinde bunu diliyle rastgele söyler ve kalbiyle bunu düşünmez


El-Hasen el-Basrî (rahmetullahi) derdi ki:
“ Bid’at ehlinin; ne namazı, ne orucu, ne haccı, ne umresi , ne cihadı, ne nafilesi ve ne de farzı kabul edilir.”
(İmam el-Acurrî, eş-Şeria.s.64)


Huzeyfe (radiyallahu anhu) derdi ki:

“ Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabının kendisiyle ibadette bulunmadığı bir şeyle asla [Allah’a] ibadete kalkışmayın. Zira öncekiler kendilerinden sonra gelenlere bu hususta [yapılması gerekip de yapılmamış olan bir konuda] söylenmesi gereken bir söz bırakmadılar. Ey Kur’an okuyanlar sizden öncekilerin yoluna uyunuz!

Celaluddin es-Suyutî, EL-EMRU Bİ’L-İTTBAİ VE’N-NEHYU ANİ’L İBTİDA’ :s.62


Abdurrahman İbn Ebî Leyla (r.aleyhi) derdi ki:

“Kur’an okununca, kulaklarınla işit çünkü senin kalbin, kulağınla dilinin arasındadır.”


Ömer İbnu’l-Hattab (radiyallahu anhu) derdi ki:

“İslamı; âlimin zellesi ve münafıkın Kur’anı vesile edinerek cedelleşmesi yıkar..”


İmam el-Acurrî (rahimehullah) derdi ki:

“Kur’an hamilinin; Kur’an’ı tilavetinden maksadı, nefsini edeplendirmek olmalı.

O, ne zaman muttakilerden olacağım, ne zaman kalbi huşu’ ile dolu olanlardan olacağım, ne zaman sabredenlerden olacağım, ne zaman dünyada zühde sarılanlardan olacağım, ne zaman nefsimi hevadan alıkoyacağım diye Kur’an okumalı!”

[Ahlaku Hameleti’l-Kur’an]


İmam Malik (rahimehullahu) derdi ki:

“İlim talep etmek kimseye layık olan;

vakar sahibi olması, daima sekine üzere olması, Allah’tan korku içinde olması ve kendinden önce geçmiş olanların izine uyması gerekir.”


Fudayl İbn Iyad (rahmetullah aleyhi) derdi ki:

“ Kur’an’ı kalbinde taşıyan kimse, İslam’ın sancağıdır.

Onun Allah’ı ta’zim etmesi için; lüzumsuz şeylerle uğraşanlarla birlikte olmaması, hata edenlerle hata etmemesi, oyun ve oynaşta olanlarla oyun ve oynaşta olmaması gerekir!..”


İbn Kayyim el- Cevziyye, Bugünümüzü Ne Güzel Dile Getirmiş!

“Alemin fesadı; ancak sultanların ve fakihlerin ihtilafları sebebiyledir. Bunun içindir ki, düşmanlar; ancak Müslümanların yöneticilerinin her birisinin bir beldeyi ele geçirip orada hakimiyetini ilan etmesi ve biribirlerine karşı üstünlük kurmaya çalışmalarından sonra İslam’ı yıkmayı göze alabilmişlerdir.”


Bil ki: denizde batmış bir gemiden geri kalan bir tahta parçası üzerinde hayat mücadelesi veren, evinde ve ailesi arasında ve malının üzerinde olandan daha çok Allah’ın lütfuna muhtaç değildir.

Eğer kalbinde bu hakikatı gerçekleştirirsen, boğulmak üzere olup da kendisini Allah’tan başka kimsenin kurtaracağından başka ihtimali olmayan kimse gibi Allah’a tevekkül et.

İbn Kudame el-Makdisî