İnsanlığa Keramet ve Cömertlik Dersi

Ben-i Kelb Kabilesinden Bir Yaşlı Kadından İnsanlığa Keramet ve Cömertlik Dersi

el-Haraitî, Ali İbnu’l-A’rabi’den O da Ali b. Amr İbnu’l-Harise b. Abbad el-Ensari’den naklediyor:

“Bir gün Ubeydullah İbnu’l-Abbas b. Abdulmuttalib Şam’dan Hicaz’a dönerken bir yerde konakladılar. Yanında hizmetinde bulunanlar yiyecek bir şeyler aramaya başladılar, fakat bulamadılar. Zira daha önce aynı yerden Ziyad b. Ebi Süfyan veya Ubeydullah Ziyad büyük bir kalabalıkla geçmişler, yiyecek bir şey koymamışlardı.

Ubeydullah vekiline: “Şu bozkıra doğru git bakalım, yiyecek bir şey bulabilir misin? Belki bir çobana rastlarsın. Belki de içinde süt ve yemek olan çadırlara rastlarsın.

Vekili olan kişi yanında Ubeydullah’ın adamları olduğu halde yola çıktılar. Biraz yol aldıktan sonra bir çadırda oturan yaşlı bir kadına rastladılar.

Kadına: “Yanınızda yiyeceğimiz bir şey varsa, yemek için onu satın almak istiyoruz, dediler.

Kadın: “Satılık yemek arıyorsanız yok. Ancak yanımda bana ve çocuklarıma yetecek kadar yiyeceğimiz var. “Çocukların nerede?” dediler. “Koyun güdüyorlar” dedi. “Neredeyse şimdi gelirler.”

“Onlara ve kendine yemek için ne hazırladın?” dediler. Kadın: “Ekmek, şu sıcak kum yığınının altında duruyor. Onlarla yemek için onların gelmesini bekliyorum.” “Burdan başka yiyeceğiniz yok mu?” dediler. Kadın: “Hayır” dedi. “Bize yarısını ikram eder misin?” dediler. Kadın: “Yarısını hayır, fakat hepsini isterseniz size veririm.”

“Kadına, yarısını vermek istemediğin halde niçin hepsini veriyorsun?” Kadın: “Çünkü yarısını vermek nakise (cimrilik, ayıp) dir. Hepsini vermek fazilettir. Ben benim şerefimi düşürecek şeyi değil, yüceltecek olanı tasdik ederim.”

Bunun üzerine onlar kuma gömülü sofranın içinde ne varsa hepsini aldılar. Kadın onların kim olduklarını, nereden geldiklerini sormadı.

Ubeydullah yanına geldiklerinde –yaşlı kadınla aralarında geçeni haber verdiler. Ubeydullah buna çok şaşırdı.

“Hemen gidin ve o kadını bana getirin dedi.” Kadının yanına geldiler. Dediler ki “Sahibimiz (emirimiz) seni istiyor.”

Kadın: “O sahibiniz kim oluyor? Allah ona selamet versin! “Ubeydullah İbnu’l-Abbas” dediler. Kadın: “Ben bu adı tanımıyorum. Abbas’dan yukarıda kim var.” Dediler ki, “Abbas Allah Rasülü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) amcasıdır.” Kadın: “Vallahi bu şereftir. Makamı yüce olan, direği ulu olan, demek onun babası, Allah Rasülü;’nün(sallallahu aleyhi ve sellem) amcası oluyor.”

“Evet” dediler. Kadın: “O yakın bir amcamı yoksa uzak bir amca mı?” “Babasının öz kardeşi” dediler. “O onun asabesidir.” “Peki ne istiyor?” dedi. “Seni görmek ve senin yaptıklarından ötürü seni mükafatlandırmak istiyor.” “Niçin?” dedi. “Senin iyiliğin için” dediler.

Kadın: “Eyvah, bu Haşimi amcasının oğlunun kendisine bıraktığı bu asil emaneti ifsad etti. Vallahi benim bu yaptığım bir iyilik olsaydı, O’nun buyruğuna tutunmazdım. Nasıl olmasın ki, bu insanların bazısının bir diğer bazılarıyla ortaklaşa sahip olmaları gereken şeydir.”

Ubeydullah’ul Vekil: “Haydi buyurun gidelim. O sizi bekliyor. Onun sizi görmesi gerekir.” “Gelmiyorum.” “Sizin konuşmalarınızdan sonra içimden gelmemek geçiyor.” dedi.

Dediler ki: “Sen hürsün. İstersen sana verilecek olanı al, ister alma. Bu işin başlangıcı bu alınca hiçbir şey almama gerek yok.”

“Kadına haydi gitmeliyiz” dediler.

Kadın: “Ben geliyorum ama, hoşlanmadan geliyorum. Bunu da birtek şey için yapıyorum.” “O nedir?” dediler. Kadın: “O da Allah Rasülü’ne (Sallallahu Aleyhi Vesellem) benzeyen bir yüz ve O’nun bedeninden bir parça olan bir yüzü görmek istediğim.”

Sonra kadını getirdikleri hayvanlardan birisine bindirdiler. Ubeydullah’ın yanına gelince, ona selam verdi. Ubeydullah da ona selam verdi. Sonra ona oturacak bir yer gösterdi. Sonra “Kimlerdendsin?” diye sordu. Kadın: “Beb-iKelb kabilesindenim” dedi.

“Nasıl?” dedi. Kadın: “Bana yetecek kadar olan yiyeceği bulup onunla yetiniyorum. Gecenin çoğunu uyurum. Gözümün aydınlığını da iyi evladda görüyorum. Kanaatkar bir nefis dünyada olup da bulamadığım ve elime geçmeyen bir şey olmadı. Benim şimdi yaptığım, Allah’ın ruhumu almasını beklemektir.”

Ubeydullah: “Durumunuz çok garibime gitti” dedi. Kadın: “Öyleyse, bana bugün acaib gördüğün bir şeyi örnek ver” dedi.

Ubeydullah: “Birincisi, yiyecek neyiniz varsa karşılıksız bize verdiniz” dedi. Kadın başını kaldırıp vekiline: “Söylememiş miydim?”

Ubeydullah, vekiline: “Kadın sana ne demişti?” Vekili de: “Ona aralarında geçen konuşmayı aktardı.” Ubeydullah’ın hayreti daha da arttı. Kadına: “Bana çocuklarına ne bıraktığını söyler misin?” Kadın, Hatem-i Tai’nin dediği gibi söyledi. “Bazen aç olarak uyur açlığımı saklarım. Ta ki bununla bereketli bir yiyecek buluncaya kadar.”

Ubeydullah şaşkındır ve hayreti daha da arttı.

“Peki çocukların döndüklerinde aç olarak gelip bir şey bulamazlarsa ne yaparsın? Yiyecek hiçbir şeyiniz yok.”

Kadın: “Bak ey adam! dedi. Bu bir tek ekmek senin gözünde o kadar büyüdü ki, bundan dolayı çok konuşmaya başladın. Bununla aklını meşgul ediyor, bırak bu ve bunun gibi şeyleri!… Çünkü bu gibi sözler insanın nefsini ifsad eder ve duygularını etkiler.”

Kadın böyle deyince, Ubeydullah’ın hayreti bir kat daha artar.

Sonra adamlarından birisine; “Git ve bu kadının çocuklarını al gel.” Kadın: “Hayır” dedi. Onlar buraya bir şartla gelirler.” “O nedir?” diye sorulunca; Kadın: “Bana söylediklerini onlara söyleme. Zira onlar daha gençtirler. Bu söz onları yaralar. Sen “Ehl-i Beyt”tensin, şerefiniz var. Onların ellerinden bir şey çıkmasından korkarım. Bilirsiniz komşulukta biz Arapların kötüleriyiz.”

Ubeydullah’ın hayreti biraz daha arttı. “Çocuklarına karşı istediğini yapacağım. Yaşlı kadın: “Bir delikanlıya, git, benim gölgesinde bulunmadığım çadırın karşısında otur. Üç tane genç göreceksin. Onlardan birisinin daima bakışları yerdedir. Az hareket eder, çok sakindir. Bu tartıştığı zaman en doğru ve en fasih konuşandır. Bir şeyi elde etmek istediği zaman mutlaka onu elde eder.

Diğeri, sürekli gözü çevrededir. Uyanıktır. Onun öyle bir heybeti vardır ki, onun malına bir zarar vermiş nesebine etki etmiştir. Bu, söylediğini yapar, zulme uğrarsa, kendisine zulmedeni öldürür.

Diğeri ise, ateşten bir meşale gibidir. Sanki herkesten intikam almak istiyor gibidir. İşte o, ölümlerin ölümüdür. Vallahi o ve ölüm aynı şeyin iki parçasıdır. Onlara selamımı söyle.” Onlara dedi ki, anneniz size diyor ki: hiç biriniz onun yanına gitmeden sakın bir şey yapmasın!” Delikanlı hemen gitti.

Gençler karşısında görünmeye başlayınca, onlara annelerinin söylediğini iletti. Onlardan hiç birisi oturmadan acele ile annelerinin yanına geldiler.

Ubeydullah’a yaklaştıklarında annelerini gördüler ve selam verdiler. Ubeydullah onları meclisine oturttu. Ve dedi ki: “Ben ne size ne de annenizin hoşuna gitmeyecek bir şey için adamlarımı göndermedim.” “Pekela,  bundan geriye ne kaldı ki, bundan sonra ne var?” Ubeydullah “Sizin durumunuzu ıslah etmek ve dağınıklığınızı derleyip toparlamak istiyorum” dedi.

Gençler: “Bu ancak, birisinin istemesinden sonra, veya eskiden yapılmış olan bir iyiliğe karşılık olur.”

Ubeydullah: “Bunların hiç birisi için değil. Bu gece ben sizin civarınıza gelip konakladım. malının bazısını Allah’ın sevdiği yere koymak istiyorum.”

Dediler ki:

“Be hey adam. Allah’ın sevdiği olan o şey bize vacib olmuş değil. Biz sade bir hayat yaşıyoruz. Rızkımızda bize yetiyor. Eğer sen, istiyorsan o malını gereken yerlere harca. Eğer sen daha önceki bir iyiliğe karşılık vermek istiyorsan, yapacağın bu hayır ve yardım, şimdiden teşekkürümüzü hak etmiştir. İyiliğin ve hasenâtın makbul olsun.”

Bunun üzerine, Ubeydullah onlara yüzbin dirhem ve yirmi deve verilmesini emretti. Yükünü develere ve katırlara yükletti. Sonra şöyle dedi. “Ben zannetmiyorum ki, Acem ve Araplar arasında bu kadına ve çocuklarına benzeyen kimseler bulunsun.

Bunun üzerine kadın oğullarına, “Her biriniz bu şeref için bir beyit şiir söylesin” dedi.

Büyük olan:

“Sende sözün güzeline

Şahid oldum ve haberin güzeline.”

Ortancası:

“Sorulmadan cömertçe teberruda bulundum,

Kerim insanların davranışı, yüce hatırlı.”

En küçükleri:

“Ameli böyle olan bir insanın,

İnsanları hükmetmek hakkıdır.”

En sonunda yaşlı kadın da şöyle dedi:

“Böyle cömert bu insana Allah ömür versin,

Ölümün kötüsünden ve düşman şerrinden korunasın” dedi.