İmam Malik İbn Enes’in el-Leys İbn Sa’d’a Mektubu

İmam Malik İbn Enes’in (h.93-179/m.712-795 ) el-Leys İbn Sa’d’a (h.94-175/m.713-791) Mektubu

Selamun Aleyke,

Bil ki, sana yazmadan önce, kendisinden başka ilah olmayan Allah’a hamdederim.

Emma ba’d; Allah seni de, beni de, açık ve gizli kendisine itaatle korusun ve bizi de seni de her türlü mekruhtan afiyette kılsın.

Bu mektubu sana ben ve ailem inşallah sevdiğin bir hal üzere iken yazdım. Kendisine hamd edilen ancak Allah’tır.

Bana mektubun ulaştı, içinde bulunduğun halden ve Allah’ın sana ikramda bulunduğu nimeti zikrediyorsun ki, ben de bu halden çok mesrûr oldum. Ben de Allah’a bu nimeti; hem benim hem de senin için bize nasip ettiği salih amellerimizle tamamına erdirmesi için şakirlerden kılması için dua ediyorum.

Senin bana görüşlerimi arz etmem için yazdığını mektubunu gayet iyi anladım ve onu sana göndermemiz istediğini biliyorum. Bunu da yerine getirdim. O mektubunda değiştirilmesi gerekeni değiştirdim ve mektubun olacak en sahih şeklini aldı.

O mektubun her formasını kendi mührümle mühürledim. Mührüm “hasbiyallahu ve nime’l-Vekîl”dir.

Senin hürmetini korumam ve senin ihtiyacına cevap vermem; benim için çok değer verip sevdiğim bir şeydir ve sen gerçekten buna layıksın.

Mektubuna cevap yazamayacak bir zamanda olmama rağmen, ona cevap yazmak için nefsimi sabretmeye zorladım. Ki, bunda muvaffak olayım ve mektubum; sana, senden bana nasıl gelmişse, benden de sana öyle gelmesini istedim. Ta ki gelen -elçiye- teslim ettim.

Ve senin de gördüğün gibi, ben bana yağmama gerekeni yaptım ve sana ‘hakk’ın için gösterilmesi gereken saygıyı da gösterdim.

Bu mektubuna cevap yazarken, senin bana yazdıkların gerçekten beni teşvik etti. Bunun için sana nasihatle mektubuma başladım. Bu mektubumla da senin kalbinde razı olacağın bir mevkiyi arzuladım. Bu mektupta yazdıklarımı, daha önceleri yazmamam, sadece halı hazırda senin hakkında taşıdığım iyi niyetimdir.

Ancak sen bundan bana hiçbir şeklide söz etmedin ve bu konuda bana yazmadın.

Bil ki, Allah sana merhamet eylesin. Bana ulaştığına göre, sen bizim beldemizde bulunan alimlerin icma ettiği hususlara aykırı fetvalar veriyormuşsun.

Sen Din’deki bu İmametine, faziletine ve memleketinin halkının gözündeki makamına ve orada bulunan insanların sana olan ihtiyacına ve senden sadır olan fetvalara güvenlerine rağmen bunu nasıl yaparsın?

Hakikatte ise sana düşen, nefsin için -azaptan-korkman ve kendisinden kurtuluş için uyman gerekene uymandır.

Çünkü Allah Azze ve Celle kitabında şöyle diyor:

 وَالسَّابِقُونَ الْأَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ وَالْأَنْصَارِ وَالَّذِينَ اتَّبَعُوهُمْ بِإِحْسَانٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ وَأَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي تَحْتَهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ 

(Tevbe:100)

Yine

الَّذِينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ أَحْسَنَهُ ۚ أُولَٰئِكَ الَّذِينَ هَدَاهُمُ اللَّهُ ۖ وَأُولَٰئِكَ هُمْ أُولُو الْأَلْبَابِ

(Zumer:18)

buyurmuştur.

Bil ki, insanlar ancak Medine ehline tabidirler. Hicret oraya idi. Ve Kur’an orada nazil oldu, orada helal helal kılındı ve haramlar haram kılındı. Ki Rasulullah (sallallahua aleyhi ve sellem) onların arasında yaşadı. Onlar Vahy’e ve tenzile şahid oluyorlardı. Allah’ın Rasulü (sallallahua aleyhi ve sellem) onlara emrediyor, onlar da O’na (sallallahua aleyhi ve sellem) uyuyorlardı. Onlara Sünnetler koyuyor onlara da o sünnetlere ittiba ediyordu. Bu durum; O (sallallahua aleyhi ve sellem) vefat edinceye ve kendisine katında olanı seçinceye kadar böyle devam etti.

O’ndan sonra, insanların içinde Ümmetinden O’na ittiba etmede en seçkin olan “Emr” sahipleri bununla kaim oldular.

Onların başına gelen her hadisede,onlar bildiklerinden buna cevap bulup onun hükmünü uyguladılar. Hükmünü bilmedikleri bir şeyle karşılaştıklarında ise, onun hükmü hakkında -bilenlere- sordular ve ictihadlarında ive ctihadî mes’elesinde yeni olmalarına rağmen buna imkân buldukça bu konudaki sözlerin en kuvvetlisini aldılar. Buna rağmen herhangi bir muhalif veya bir kimse onların sözlerine muhalefet ettiğinde ve “başkası daha kuvvetli veya daha evlâ” dediğinde onun sözünü terkederlerdi ve ondan gayri olan –sahih ve kuvvetli sözle- amel ederlerdi.

Daha sonra tabiun da aynı yola uyarak bu yolda yürüyorlar ve bu “Sunen”e uyuyorlardı.

Eğer -bir mes’ele Medine’de kendisiyle “zahiren” amel ediliyor ise, ben bunda; onların nezdinde olan ve kimsenin onu kendisine mal etmesi uygun olmayan ve bunu iddia etmesi caiz olmayan mirasının hilafına bir görüşe sahip olamam.

Beldelerden herhangi bir beldenin ehli -alimleri- herhangi bir muhalif görüşe zahib olurlar ve ;”bizim beldemizde amel ve bizden daha önce gelip geçmiş olan alimlerin üzere oldukları yol budur” deseler dahi, bu söylediklerinde “sikâ” bir söz üzere olmamış olurlar.

Bu onlara tıpkı -Medine Ehline- caiz olduğu gibi onlara caiz olmaz. Allah sanan merhamet eylesin, Sana yazdığım üzerinde iyice düşün ve nefsin için uygun olanını al.

Bil ki, sana yazdıklarımda ben; sana yazdıklarıma uymana yaptığım davette, senin için ancak Allah’ın rızasını gözetmiş olmaktan başka bir arzum ve seni kollamam ve senin hakkında -hüsn-ü- zann etmekten başka bir şey aramıyorum.

Öyleyse mektubumu senin nezdinde konması gereken yere koy! Eğer sen bunu yaparsan göreceksin ki, ben sana nasihat konusunda haksızlık etmedim.

Allah bizi de seni de her emrimizde -işimizde- ve her durumumuzda kendisine ve Rasulüne itaatte muvaffak kılsın

Ve’s-selamu aleykum ve rahmetullahi.