Ebu’l-Velîd el-Bacî’nin İki Oğluna Vasiyyeti

EN-NASİHATU’L-VELEDİYYE – Ebu’l-Velîd el-Bacî’nin İki Oğluna Vasiyyeti

Tercüme Mehmet Emin Akın – Ocak 2012

Ebu’l-Velîd el-Bacî [*], h.403’de (m.1013) Batalyus’ta doğdu ve sonra Bâce şehrine göçtü. H. 426 yılında Hac etti. İlmî yolculuklarında İmam Ebu Zer el-Herevî’ye arkadaşlık etti. ve ona hizmette bulundu.

Şam’da bulunduğu sırada, Ebu’l-Kasım Abdurrahman İbn’t-Taybez ve el-Hasen İbnu’s-Simsar ve el-Hasen İbn Muhammed İbn Cemi’ ve Muhammed İbn Avf el-Muzenî’den fıkh, hadis ve kelam ilmi tedrisinde bulundu. Sonra Bağdad’a gitti ve orada da; Ömer İbn İbrahim ez-Zuhrî, Ebu Talib İbn Muhammed İbn Ğeylân, Ebu’l-Kasım el-Ezherî, Abdulaziz İbn Ali el-Azcî’den, Muhammed İbn Ali es-Surî (el-Hafız) den ders aldı ve bir süre onunla birlikte seyahat etti. Aynı zamanda; Muhammed İbn Abdulaziz İbn Abdilvahid İbn Ruzme ve el-Hasen İbn Muhammed el-Hallal’dan ve diğerlerinden dersler aldı. Kadı Ebu’t-Tayyib et-Taberî’den ve Kâdı Ebu Abdillah es-Samyerî’den ve Ebu’l-Fadl İbn Amrus el-Malikî’den fıkh okudu. Musul’a gitti ve orada bir yıl kaldı. Kadı Ebu Ca’fer es-Semnanî’den (İbnu’l-Bakillanî’nin arkadaşı) Kelâm okudu.

Öğrencileri: İbn Abdilberr, İbn Hazm,Ebu Bekr el-Hatîb, Ali İbn Andillah es-Sıkalî, Abu Abdillah el-Humeydî, Ahmed İbn Ali İbn Ğazlûn ve Ebu bekr İbn Sekre es-Sadefî, Ebu Bekr et-Tattuşî ve oğlu ez-Zahid Eb’l-kasım İbn Süleyman ve Ebu Ali İbn Sebtî, Ebu Bahr Süfyan İbn’ul-Âs, Muhammed İbn Ebi’l-Hayr el-Kadî vd.

el-Bacî, H. 474’te (m.1081)Meriyye’de vefat etti.

Eserleri:

  1. el-Muntekâ fî’l-Fıkh
  2. el-Meânî Fî Şerhi’l-Muvatta
  3. el-İstiyfâ
  4. el-İymâu fî’l-Fıkh
  5. Muhtasaru’l-Muhtasar fî Mesâili’l-Mudevvene
  6. et-Tesdidu fî Ma’rifeti’t-Tevhîd
  7. el-İşâretu fî Usuli’l-Fıkh
  8. İhkâmu’l-Fusûl fî Ahkâmi’l-Usûl
  9. el-Hudûdu Fî Usuli’l-Fıkh
  10. Şerhu’l-Minhâc
  11. Sunen es-salihîn ve Sunen el-Abidîn
  12. Sebilu’l-Muhtedîn
  13. Fireku’l-Fukaha
  14. Kitabu İhtilafi’l-Muvataât
  15. et-Ta’dîlu ve’t-Tercîhu Limen Harece lehu el-Buharî fî’l-Cami es-Sahîh
  16. et-Tefsir (tamamlanmamış)
  17. Sunen el-Minhâc ve Tertîbi’l-Hucec
  18. er-Reddu Ale’r-Rahibe le-Frensî
  19. Tahkîku’l-Mezhebi Binenne Rasulallahi kad ketebe

بسم الله الرحمن الرحيم

صلى الله على سيدنا محمد و آله

Ebu’l-Velîd el-Bacî’nin İki Oğluna Vasiyyeti ( I )

Mukaddime

Ey Oğullarım (iki oğlum) Allah size hidayet versin ve size en doğru yolu (reşad) göstersin ve sizleri muvaffak eylesin ve sizleri korusun ve size her iki dünyanın hayrlarından ve nimetlerinden bol bol versin ve sizleri bu iki dünyanın sakınılması gereken amellerinden rahmetiyle sakınsın.

Sizin üzerinize farz-ı ayn olan amelleri işleme çağına gelmeniz ve teklifin size terrettüb etmesi sebebiyle, sizin artık bundan sonra va’zı anlayacak, rüşdü seçebilecek ve ta’limle ile öğrenmeye salih bir konuma ve merhaleye geldiğinizi gördüm.

Bu sebeple de artık size bir an önce ölümün gelip beni yakalama ve size ilim öğretmeye ve sizi yetiştirmeye, sizi irşad edip ilmi kavrayacak bir duruma getiremem, belki ölümün ansız gelip beni yakalaması korkusuyla ola ki vakit bulamam diye bir vasiyette bulunmam ve sizlere yapacağım nasihatımı izhar etmem bana vacib oldu.

Eğer Allah Teâlâ bana zaman tanırsa ve ömrümü uzatırsa, size nasihatım, öğretmem sizi irşad etmem, derslerim ve size ilmi kavratmam devam edecektir.

Muvaffakiyetim ancak Allah’tandır O’na tevekkül ettim. Mutevekkil olanlar da O’na tevekkülde bulunsunlar. Zira kalplerimiz ve alınlarımız O’nun elindedir.

Eğer çekindiğim şeylerden birisi başıma gelir de, bu yapmak istediklerimle benim arama zannettiğim gibi ölüm veya hayattan umudu kesme gibi bir durumun girmesi söz konusu olursa; size vasiyetim olarak yazdıklarımda ve nasihatlarımda açıklamada bulunduğum şeylerde sizin onunla amel ettiğiniz sürece, selef-i salihinin yolu üzere sebat edeceksiniz ve kârlı bir ticareti elde etmiş olacaksınız ve dünya ile ahiretin hayrını elde edeceksiniz.

Bu vesileyle ben dininizi, dünyanızı ve maişetinizi ve ahirette dönüşünüzü Allah’a emanet ediyorum. Bütün amellerinizi ve hallerinizi O’na havale ediyorum. Sizin için Allah bana yeter ve O ne güzel bir vekîldir.

Çocukları İçin Babadan Daha İyi Bir Nasihatçı Yoktur

Bilin ki, Benden daha iyi size nasihat edecek bir kimse olamaz. Benden daha çok size şefkat edecek kimse de bulunmaz. Bilin ki yeryüzünde benden daha faziletli ve daha üstün bir dereceye ulaşmada ve din ile dünya işlerinde sizden daha çok nefsimin seveceği kimse olamaz.

Bu Hususta size bunu vacip kılan şey beni can kulağıyla dinlemeniz ve size yapacağım nasihatlarıma, irşadlarıma anlamanız uymanız ve şunu iyi bilmenizdir; ben sizi hayr olan bir şeyden asla alıkoymadım. Ve size münker olan şeyleri de işlemenizi emretmedim. Biliniz ki, bunu yaparsanız benim izlediğim yolu izlemiş ve üzerinde bulunduğum hal üzere olursunuz.

Bilin ki biz; Allah’ın fazlı ile, biz atalarımızdan bize ulaşan bir salah tedeyyün iffet ve ırzlarını koruyan bir aileyiz. Eyyuboğulları Varis’in oğullarıdır Allah onların da bizim de cümlemizi affetsin. Dedemiz Sa’d’dır Sonra Sa’d oğulları: Süleyman, Halef, Abdurrahman ve Ahmed’dir.

Dedeleriniz arasında; salahı, tedeyyünü veraı ve ibadeti en güzel olan Halef idi. Sahip olduğu şöhret ve makama göre ve zengin olmasına rağmen, dünyaya karşı elini sıkan bir kimseydi ondan az olan razı olan bir insandı. Sonra ibadete yöneldi ömrünü ibadet ve itikafla geçirdi.

Halef oğulları: Amcalarınız; Ali, Ömer, babanız Süleyman, amcalarınız; Muhammed ve İbrahim amcalarınızı hepsi, Hacla, cihadla ve iffetle meşhurudurlar. Ölümlerine kadar hepsi böyle yaşadılar, Allah bizleri de onları bağışlasın.

Öyle geliyor ki bana ben de onlara katılacağım ve onlara misafir olacağım. Sonra ise, sıra size gelecek. Sakın onların yolundan başka bir yol edinmeyin. Onların ahvalinin dışında bir halden de razı olmayın. Eğer gücünüz yeter de bundan daha iyisini yapabilirseniz kendi nefsinizi için bunu yapmış olursunuz. Ahiret’te kendi nefsinin için bina etmiş olurusunuz. Yok, bunu yapamazsanız hiç olmazsa onların halinden geride bir hal üzere olmayın.

Size ilk vasiyet edeceğim şey, İbrahim’in ve Ya’kub’un ve oğullarına vasiyyet ettikleridir.

وَوَصَّى بِهَا إِبْرَاهِيمُ بَنِيهِوَيَعْقُوبُ يَا بَنِيَّ إِنَّ اللّهَ اصْطَفَى لَكُمُ الدِّينَفَلاَ تَمُوتُنَّ إَلاَّ وَأَنتُم مُّسْلِمُونَ

“İbrahim, bunu kendi oğullarına da vasiyet etti, Yakub da öyle: “Oğullarım! Allah, sizin için bu dini (İslâm’ı) seçti. Siz de ancak Müslümanlar olarak ölün” dedi. ” [*]

(Bakara:132)

Ve sizi Lokman’ın oğlunu yasakladığı şeyden de sakındırırım.

وَإِذْ قَالَ لُقْمَانُ لِابْنِهِ وَهُوَ يَعِظُهُ يَا بُنَيَّ لَا تُشْرِكْ بِاللَّهِ إِنَّ الشِّرْكَ

لَظُلْمٌ عَظِيمٌ

“Hani Lokmân, oğluna öğüt vererek şöyle demişti: “Yavrum! Allah’a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür.”

(Lokman:13)

Bunu size vasiyyetimde özellikle hatırlatıyorum ve sizin Allah’ın bize lütfedip gönderdiği bu dine olan bağlılığınızı ve ona sarılmanızı istiyorum.

Sakın sakın dünya işleri sizi dininizden vazgeçmeye götürmesin ve bunda zillete düşürmesin. Bu din için kanınız vermekten çekinmeyin. Peki bu durumda dünyanız ne olacak? Bilin ki; ardından ebedî cehennemde kalacağınız bir hayrı hiçbir faydası yoktur. Cennete ebedî girdikten sonra görülen zararların hiçbir zararı olmayacaktır.

وَمَن يَبْتَغِ غَيْرَ الإِسْلاَمِ دِيناً فَلَن يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الآخِرَةِ مِنَالْخَاسِرِينَ

“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.”

(Al-i İmran:85)

Ebu’l-Velîd el-Bacî’nin İki Oğluna Vasiyyeti ( II)

Eğer siz, Allah’ın seçtiği ve başkasını din edinmeyi haram kıldığı Din üzere olursanız, umarım ki hiçbir ayrılığın olmayacağı ve amellerimizin boşa gitmeyeceği gün karşılaşırız. Allah benim bugünü kadar şevkle beklediğimi biliyor. O aynı zamanda ikinizden birinin kıyamet günü ayağının kaynamasından ne kadar korktuğum da biliyor. Ya da ayağınıza bir fitnenin kaydırmasından ve bunun da sizi Allah’ın gazabına uğratmasından ve helak diyarına sakin kılmasından ve ebedi olarak sizi cehennem ateşinde bırakmasından nasıl korktuğumu biliyor.

Bilin ki o gün; mü’minlerden kendisinden önce geçen hiç bir kimseyle karşılaşamaz. Babalarından Salih olan kimseler de ona bir fayda veremez. Ki o;

يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ وَاخْشَوْا يَوْماً لَّا يَجْزِي وَالِدٌ عَن وَلَدِهِ وَلَامَوْلُودٌ هُوَ جَازٍ عَن وَالِدِهِ شَيْئاً إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُالدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ

“Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Hiçbir babanın çocuğuna hiçbir yarar sağlayamayacağı, hiçbir çocuğun da babasına hiçbir yarar sağlayamayacağı günden korkun! Şüphesiz Allah’ın va’di gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi aldatmasın.”

(Lokman:33)

Dendiği gün.

Size vasiyetim iki bölüme ayrılmaktadır:

Birinci Bölüm: İşlenmesi gerekli olan şer’î amellerle ilgilidir. Bu bölümde dinde mutlaka bilinmesi gerekeni dizlere anlatacağım bundan sonra da size uyarılarda bulunacağım.

İkinci Bölüm: Bu bölümde de dünya işlerinizde nasıl davranacağınızı ve hayatta izleyeceğiniz yolu size anlatacağım.

Birinci Bölüm:

Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve rasullerine iman edip tasdik etmek. Zira bilmek gerekir ki bu şeylerden herhangi birisini ihlal etmekle birlikte yapılan amel[ler] ve Kur’an’a sarılmak -iddiası- bir fayda vermez.

Kur’an’ı ezberlemeye ve onu güzel tilavet etme de sabır ve metanet göstermek, onun anlamlarını kavramak için ayetleri üzerine tefekkürü sürdürmek, emirlerine uymak ve nehyedip kınadıklarından ve sakındırdıklarından uzak durmak.

Nebi’den (sallallahu aleyhi ve sellem) rivayet edildiğine göre; O;

“Ben size kendisine sarıldığınızda asla dalalete düşmeyeceğiniz bir şey bıraktım: Allah’ın kitabı ve Sünnetim. Buna azı dişlerinizle sarılın.” [1]

Allah’ın Nebisi bize sadık bir nasihatte bulundu. O müminlere karşı gerçekten çok merhametliydi. Onlara şefkat ediyordu.

Siz O’nun vasiyetiyle amel edin ve nasihatlarını kabul edin ve içinizde O’na sevgiyi daima üstün tutun, O’ndan gelene razı olun ve O’nun Sünnetine “iktida” edin ve onun emrine uyun, hükümlerine itaat edin, O’nun sünneti’nin ilmini elde etmek için hırsla çalışsın, yolunu izleyin. Zira O’nu sevmek insanı hayra götürür bundan kaçınmak ise, insanı helak oluşa ve şerre götürür.

O’nun ashabının sevgisini kalplerinize içirin, onlardan olan İmamlarımızın faziletlerini biliniz; Onlar Ebu Bekr, Ömer, Osman ve Ali’dir (radiyallahu anhum) Allah bizi onların sevgisiyle -hayrdan- faydalandırsın. Onlar -sahabe- arasında meydana gelen hadisler hakkında kendinizi güzel bir te’ville donatınız ve onlar hakkında bize nakledilenler hakkında güzel olanı i’tikad ediniz.

Nebi’den rivayet edildiğine göre O şöyle demiştir:

“Ashabıma sövmeyiniz. Nefsim elinde olan kasemde bulunurum ki, sizden herhangi biriniz Uhud dağı kadar altın da infak etse onlardan bir avucuna ya da yarım avucuna denk gelmez.” [2]

Şimdi düşünün bir; bir avuç ya da yarım avucuna Uhud dağı kadar altın infakının yetişemeyeceği kimselerin faziletini bir düşünün, bunun fazileti nasıl olur da onlardan sonra gelenlerin faziletleriyle tartıya konur ve bunun yanına nasıl ulaşılır? Onlardan hiç birisi olmasın ki çokça infak etmişlerdir.

Sonra imalarımızdan ve âlimlerimizden olup da onlara tabi olanların faziletlerini bilin ve onların haklarını yüceltin ve onlara uyunuz ve (hedylerine) güzel huyları ve yollarına)sarılın. Ve onların izlerini izleyin ve sözlerin koruyun ve onların doğru yol üzere olduklarını i’tikad ediniz.

Namazı ikame etmenizi vasiyet ederim. Zira o Din’in direği Şeriat’ın dayanağı ve en çetin farzıdır. Onun için gereken temizliğe vakitlerine ve kıraatini tamaca yapmayı, rukü’unu ve secdelerini kemaliyle yapmanızı ve namazda huşu üzere olmanızı ve her zaman namazınıza dikkat göstermenizi ve bununun dışında namazın ahkâmını, cemaatle kılmaya ve mescidlerde kılmaya özen göstermenizi tavsiye ederim. Zira bu müminlerin şiarı, salihlerin sünneti ve muttakilerin yoludur.

Sonra malın zekâtını vermeyi tavsiye ederim. Zekât bilin ki vaktini geçirerek verilmez. O çok da olsa bunda asla cimrilik yapılamaz. Ve onun azından da gaflete düşülemez. Zekâtınızı malınızın en temizinden ve bolca veriniz. Zira Allah ikram edenlerin en keremlisidir ve kendisine bir şey tahsisi edilenleri ne çok hak sahibi olandır. Bunun içindir ki zekât gönül rahatlığı ve onun malın bereketi ve malı temizleme olduğu yakinen bilinerek i verilmeli. Zekât gerçek hak sahiplerine tercih yapılmadan verilmeli ve asla geciktirilmeden ve hevaya uyulmadan verilmelidir.

Sonra Ramazan orucunu size vasiyet ederim. Zira oruç gizliliğin ibadeti ve Rabbe itaattir. Oruç tutulduğunda dilin daha fazla korunması, salih olan amellleri daha çok işlemek, hata ve ayak kaymalarından daha ziyade korunmak gerekir. Ramazan ayında; bu amelleri işlemek için o ayın geceleri de gündüzleri de kollanmalı ve orucuna ve kıyamına dikkat edilmeli. Bilesiniz ki bu ayda “i’tikaf” sünnettir.

Sonra size Beytul’llah el-Haramı haccetmenizi -kim ki ona bir yol bulursa-vasiyyet ederim. Zira Hac gerekli olan kesin bir farzdır. Nebi’den rivayet edildiğine göre O şöyle demiştir:

“Mebrûr olan Hacc’ın karşlığı, Allah katında ancak cennettir.”[3]

Sonra eğer yapacak kudretiniz olursa veya cihada gidecek olanlara yardım etmenizi. Allah yolunda cihadı size vasiyet ederim.

Bu saydıklarım İslam’ın farzlarının direkleridir ve İslam’ın erkânıdır. Bu farzları ve rükünleri koruyunuz ve bununla amel etmek için koşuşturun ki büyük olan hayrı elde edesiniz ve ahirette büyük olan ecre nail olasınız.

Bilin ki; siz bu farzların edasını ve yapmanız gerekeni -Allah’ın tevfikiyle- ancak tüm hayrların aslı olan ilimle elde edebilirisiniz. İlme Ancak birr olanla ulaşılır. Bunun için de siz siz olun ilmi talep ediniz, zira o kendisi talep eden için bir zenginlik ve kendisini taşıyabilen kimse için bir izzet bunun için de ilim ahret azığı için en büyük vesiledir.

İlimle şüphelerde sakınılır ve -Allah’a- yakınlıklar elde edilir. Amel eden nice kimseler vardır ki amellerine rağmen bu amelleri onları Allah’tan uzaklaştırır ve bu ameline rağmen kendisine en büyük günahlar yazılır.

قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُمْ بِالْأَخْسَرِينَ أَعْمَالاً {103الَّذِينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِيالْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعاً

“ (Ey Muhammed!) De ki: “Amelce en çok ziyana uğrayan; iyi iş yaptıklarını sandıkları hâlde, dünya hayatındaki çabaları kaybolup giden kimseleri size haber verelim mi?”

(Kehf:103,104)

قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُوْلُواالْأَلْبَابِ

“(Böyle bir kimse mi Allah katında makbuldür,) yoksa gece vakitlerinde, secde hâlinde ve ayakta, ahiretten korkarak ve Rabbinin rahmetini umarak itaat ve kulluk eden mi? De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.”

(Zümer:9)

Ebu’l-Velîd el-Bacî’nin İki Oğluna Vasiyyeti ( III)

إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاء إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ غَفُورٌ

“…Allah’a karşı ancak; kulları içinden âlim olanlar derin saygı duyarlar. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.

(Fatır:28)

يَرْفَعِ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَالَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ دَرَجَاتٍ وَاللَّهُ بِمَاتَعْمَلُونَ خَبِيرٌ

“Ey iman edenler! Size, “Meclislerde yer açın” denildiği zaman açın ki, Allah da size genişlik versin. Size, “Kalkın”, denildiği zaman da kalkın ki, Allah içinizden inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltsin. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”

(Mücadele:11)

İlim öyle bir yoldur ki sahibini mutluluktan başka bir yere iletmez. Ve sahibinin yücelik ve keramet dercesinden hiç bir şey eksiltmez. Azı fayda verir, çoğu insanın derecesini yüceltir ve onu üstün bir vasfa sahip kılar. Her halde daima paralayan bir hazinedir. Onu infak ettikçe artar. Onu hiç bir gaspedici gasbedemez, onu bir hırsızın veya savaşçının ele geçirmesinden korkulmaz.

İlmi elde etmek için çok gayret ediniz ve onu korumak için yolunda zorlukları tatlı görün, onu anlamak için sabahlayın ve ilmi elde etmek için uzun yorgunlukları göze alın. İlmi ve ilmi rivayet edenleri kaydedin. Ondan sonra da onu anlamaya ve derinliğine kavramaya koyulun.

İnsanlardan hangilerinin ahvali üzerine olacağınıza dikkat edin ve bu insanlardan hangi sınıfın menzilini kendinize hayat tarzınız olarak tercih edeceğinizi iyice düşünün. Bir düşünün, acaba bunu yaptığınızda; alimlerden  hal olarak ve fakihlerden derece olarak daha faziletli kimseler bulabilecek misiniz?

İdare eden de idare edilenler de onlara muhtaçtılar. İnsanların derecesi en düşük olanları da, dereceleri en yüksek olanları da onlara uyarlar ve Din ile dünya işlerinde onlara başvururlar. Dünyalık işlerin ahkamını onlardan öğrenirler ve akidlerini sıhhatini ve alış verişlerinin sağlıklı olup olmadığını onlara sorarlar. Daha bunun dışında bir çok davranışlarında onlara muhtaçtırlar.

Din işlerinde ise, namazda, zekatta, oruçta, helalda ve haramda onlara müracaat edilir. Sıkıntılı durumlarda yine onlara başvurulur ve insanların hepsinin yanında değer sahibi olmak onların vesilesiyledir.

İlim, hiç  kimsenin onun sahibini velayetinden uzaklaştıramayacağı bir mülktür. Onu kendisine libas edinmiş olan da onun güzelliklerinden mahrum kalmaz. Saltanat sahiplerinden kim olursa olsun, bunun kadri ne ne kadar büyük olursa olsun, saygı duyulacak kimse ne olursa olsun, alimlerin velayetinden çıktığı zaman veya onları beldesinden uzaklaştırdığında sahip olduğu makamda uryan -çıplak- işinde başarısız ve ilimsiz kalmıştır.

Alimin yeri ve makamı gittiği her yerdir, ilmi ondan önce beldelere ve  uzak yerlere gider, o öldükten sonra da ilmi diğer beldelerde yaşar.

İlimlerin en faziletlisi Şeriat ilmidir. Bunun da en faziletlisi muvaffak olan kimse için, Kur’an kıraatidir. Bundan sonra Rasulullah’ın(sallallahu aleyhi ve sellem) hadislerin ezberlemeli, bunun sahihini ve sakimini bilmeli. Sonra Usulü Fıkh okumalı ve Kitap ve Sünnet fıkhını öğrenmeli. Sonra fakihlerin sözlerini ve alimlerden nakledilen sözleri okumalıdır. Bununla birlikte,tefekkür etmenin yollarını aramalı ve delillerini ve hüccetlerini tashih etmelidir. İşte bunların hepsi, ulaşılacak en yüce gayeler ve en yüce derecelerdir.

Kim bunlarda kusur sahibi olur ve bunu elde etmeye gücü yetmezse; Kur’an’ı ezberlesin ve İmam Malik (rahimehullah) mezhebi üzere fıkhî meselelerle ilgili hadisleri rivayet etsin. Eğer bu çabayla tek başına başarılı olursa; bu, fıkh elde etmek için tek başına okunandan daha faydalıdır.

Biz Malik’in mezhebini bu sözlerimizde özellikle zikrettik; bunun da sebebi; Malik hem hadiste İmam’dır hem de Re’y’de İmamdır. Onun dışında mezhebi yayılan ve meselelerde kendisine sorulan soruların çokluğunda ve bu iki anlamda  hiç kimse onun derecesine ulaşmaz. Ancak, mezhebinde çok mesleler konuşı-ulan ve bu anlamda ve bunun usulünde mezheplerinde füru’un çokluğu yla meşhur olan Ebu Hanife ve eş-Şafiî bundan müstesnadır. Onlardan her birisinin -müstakil olarak- hadiste İmamlık gibi bir meziyetleri yoktur.

Siz siz olun, mantık ve felsefecilerin sözlerin okumayın. Zira bu küfr ve ilhad, Allah’ın şeriatından uzaklaşma ve insanları da ondan uzaklaştırma üzerine bina edilmiştir.

Ben, yanınızda ilimden sizleri, fesadını ve şüphelerinin zayıflığını ve tahkîk konusundaki yetersizliğini size öğretecek olan âlimlerin kelamını okumadan, kalbinize sirayet etmemesi için sizi mantık ve felsefe kitaplarını okumaktan menediyorum. Bunun içindir ki önceki âlimlerden ve sonradan gelen âlimlerden bir cemaat, benim sizin için korktuğumdan korktukları için ve bu kitapları anlayacak bir menzile ulaşamayanların bu kitapları okumalarını yasaklamışlardır.

Eğer ben, sizin mantık ve felsefe kitaplarını temyiz edecek ve bunun hayrını ve şerrini anlayacak bir marifete ve bu kitapları düşünecek bir kudrete sahip olduğunuzu bilseydim size bu kitapları okumayı tavsiye ederdim ve bu kitapların zayıflığını ve bunu i’tikad etmenin zayıflığını ve bu kitapları okuyup aldananların düşüncelerinin cılızlığını kavramanız için okumanızı sizden isterdim. Bunun çarpılıklarını ve saçmalıklarını ve çirkinliklerini ve göz boyamalarını birbirinden ayıramayan aldanır.

Bunun için de onlardan herhangi birinin sahip olduğunu bilenler ve ilimden ne kadar arınmış olduğunu görenler ve bunu gerçek anlamda araştıranlar onun ilimden ne kadar uzak olduğunu, ilmi olduğu halde bunu gizlediğini söyler fakat o ancak bununla cehaletini gizlediğini görecektir. Halbuki bu kimse buna rağmen ilmiyle övünür ve ondan yardım dilemeyi amaçlar halbuki onun ilmi hiçbir şeydir ve kendisi yardıma muhtaçtır.

Ben Bağdad’da ve onun dışında da birçok yerde felsefecilerden bu ilme sahip olduklarını iddia edenleri gördüm hem de aşağılanmış olarak ve zillet içinde idiler. Böyleleriyle anacak henüz öğrenmenin bidayetinde olanlar tartışır. Size böyle bir bilginin sahibin dünyada iken herkesin gözlerinin üzerinde olmasına rağmen, ahirette aşağılanmış ve amelleri boşa çıkmış olması yetmez mi? Fakat bizim beldelerimizde olan ve bu bilgiden söz edenlere gelince; ne yazık ki ellerinde bu bilginin isminden ve şanından başka bir şey yoktur.

Siz siz olun emr-i bi’l-ma’ru’fu ve nehy-i ani’l-münker’i terk etmeyin ve onun ehlinden olun. Bunun için de münkerden alıkoyun ve onu işlemeyin.

Allah’a isyana davet etmedikçe, Allah’ın yönetiminizin başına getirdiği emirlerinize itaat edin. Sizin de Allah’a isyan olan amelden uzak durmanız gerekir. Bunun dışında -ma’ruf olanda- onlara itaat etmeye gayret edin.

Siz siz olun, doğru sözlü olun! Zira “sıdk” -mü’minin- süsüdür. Siz siz olun, yalan söylemekten uzak durun zira yalan ayıptır lekedir. Kim sözlerinde sadık olmakla tanınmışsa o kimse, sözlerinde övülmüş olan kimsedir. Kim de sözlerinde yalan söylemekle meşhur olmuşsa, o kimse daima insanlar tarafından kınanarak terk edilmiş olan bir kimse olur. Yalan söyleyenin  -dünyada- en küçük cezası konuştuğunda doğru sözlerinde bile kendisine inanılmaması ve hakkı olanı elde edememesidir. Allah Azze ve Celle kimi yalancılıkla vasfetmişse, ancak onu kınamıştır. Kimi de sıdk ile vasfetmişse onun da derecesini üstün kılarak övmüştür.

Siz siz olun size emanet edileni ehline verin. Sakın ola ki, içinizden “hiyanet etmeyi geçiresiniz. Kim size bir emanet bırakmışsa emaneti o kimseye eda edin! Size hiyanet edene de asla hiyanet etmeyin. Ahdinize de vefa gösterin zira insan her ahdinden (söz ve va’dinden) hesaba çekilecektir.

Kileyi ve tartıyı hakkıyla yapınız: Zira onda herhangi bir eksiklik [Allah’ın] azabıdır. Bilakis bu, insanın dinini ve halini [ahlakını] eksiltir.

Siz siz olun, kan akıtılmasına bir tek kelimeyle de olsa veya bir lafızla da olsa ortak olup yardım etmeyin. İnsana elini ve dilini bir Müslüman’ın kanına bulaştırmadığı sürece dininde bir genişlik üzeredir.

وَمَن يَقْتُلْ مُؤْمِناًمُّتَعَمِّداً فَجَزَآؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِداً فِيهَا وَغَضِبَ اللّهُ عَلَيْهِوَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَاباً عَظِيماً

“Kim bir mü’mini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedî kalacağı cehennemdir. Allah, ona gazap etmiş, lânet etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.”

(Nisa:93)

Zinadan da kaçınmak fazilet sahiplerinin ahlâkıdır.

Zinaya düşmek dünyada çok çirkin bir ayıp ve ahrette azaptır. Allah Aze ve Celle kitabında şöyle buyurdu:

وَلاَ تَقْرَبُواْ الزِّنَى إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَسَاء سَبِيلاً

“Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.”

(İsra:32)

Siz siz olun şarap içmekten kıçınınız! Zira o büyük günahların anasıdır ve insnaı günah işlemeye cesaretlendirir. Alla Azze ve Celle kitabında “hamr”ı haram kıldı. Dedi ki:

إِنَّمَا يُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُوقِعَ بَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاء فِي الْخَمْرِوَالْمَيْسِرِ