Batıl Ehlinin Dini

Batıl ehli Kur’an’la ve Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) Sünneti’yle olan bütün ihtilaflarına rağmen, bunda asla bir dalalet veya nifak şüphesi görmezler.

Bu dalalet ehli, “fıkh”ın furuundaki “ihtilaflar”a baktıkları gibi, “akide”ye bakarlar. Akide demek onlara göre ihtilaflar demektir..Yani bir nevi akideye delalet eden nassları da fıkhın furu’ gibi görürler. Bunda sürekli olarak ihtilafı caiz görürler ve ihtilafa delalet eden ve götüren tartışmalardan meded umarlar. Hüccetleri ihtilaf dellileri hasta akılarıdır.

“Akide”yi “tevhid”den ayırd edemeyenler, “tevhid”e dâhil birçok hususta sapmada oldukları halde, “akide”nin ikinci aslı ve mesnedi olan “Sünnet”ten daha açık bir ifadeyle “hadisler”den akide alınamayacağını söylerler.

Akide olacak veya olmayacak şeyleri belirlemeyi, Allah demek onların akıllarına ve hevalarına terketmiş öyle mi?

Hâlbuki “akide” demek “tevhid” demek değildir. Akide; sevgi, ittiba’ ve itaatı içerir. Delili Kur’an ve Sünnettir. Tevhd”in delili Kur’an’dır. “Nübüvvet”le birlikte “tevhid” de “akide”den olur. Yani, tevhdi’in ziyneti olarak ve tevhidin istikameti için  Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) yapmayı sevdiği bir şeyi yapmak, yapmadığını yapmamak. Din ve ahlak edindiğini Din ve ahlak edinmek.

“Hadisler; akide içermez” deyip de Sünnet dışı “amel” inşa edenler, kara bir cehaletin ve dalaletin içindedirler. Bununla demek istiyorlar ki; “Rasul’ün (sallallahu aleyhi ve sellem)  işlediği, sevdiği, ezkarı, tesbihatı ve nafileleri bizi ilgilendirmez. Mademki Sünnet ve hadisler mucize değildir ve korunmamıştır; ne diye bununla amel edelim ki?”

Hâlbuki kıyamet günü karşılarına gelecek olan ciddi ve tehlikeli bir soru onların nefesleri gibi onlardan ayrılmadan Allah’ın ve Rasulü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) şahdi olarak onlarla birlikte yaşamaktadır;

“Peki, siz Kur’an’da Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem)  sevmek, onu kendi nefislerinize tercih etmek, O’nu üzmemek, O’na ittiba etmek, O’na itaat etmek, O’nun hidayeti ve heydi olan Sünneti üzere olmak ve O’nun davet ettiği gibi davet etmek ve O’nun ibadet edip zikrettiği zikretmek, O’nun sevdiği gibi sevmek ve onun nefrete ettiği gibi nefrete ettiklerinden nefrete etmek ve sevdiklerini sevmek niçin sizin hoşunuza gitmemişti?

Neden kendi aklınızı ve nefsinizi O’na tercih ettiniz?. Hâlbuki O’nda (sallallahu aleyhi ve sellem) sizin için en güzel örneklik var” diyen bendim!

Neden O (sallallahu aleyhi ve sellem) kendi ahlakıyla ahlaklandığı halde ve o kendi sözleriyle Kur’an’ı anladığı gibi hareket ettiği halde, siz O’na (sallallahu aleyhi ve sellem) uymadınız derse ne diyeceksiniz?

Kur’an, O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) ahlakı idiyse; “sözleri” “amelleri” yani “Sünneti” nasıl Kur’an’dan olmuyor?

Yoksa siz:,“Ey Rabbimiz! Rasulü’ne (sallallahu aleyhi ve sellem) sözlerinde uymamayı ve Sünnetiyle amel etmemeyi Sen bizden istedin” diyebilecek misiniz?

Şimdi kimi tercih ettiyseniz ve neyi O’nun “hedy”ine ve “Sünneti”ne tercih ettiyseniz, onunla birlikte haşrolun derse ne yapacaksınız?

Yahudilerin ve Nasaranın sapmaları gibi bir sapmaya düşerek ve Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) nübüvvetini inkâr ederek o gün hangi yüzle Müslümanlardan olduğunuz söyleyeceksiniz?

Mehmet Emin Akın – 23.01.2012 Pazartesi 12:05